- O kurban günü, korkunç bir kıyamettir. Müminlere bayramdır, öküzlere helâk olma günü.
- روز نحر رستخیز سهمناک ** مومنان را عید و گاوان را هلاک
- O kurban gününde bütün su kuşları, gemiler gibi deniz üstünde akarlar, yüzerler.
- جملهی مرغان آب آن روز نحر ** همچو کشتیها روان بر روی بحر
- Bu suretle de “Helâk olan apaçık delillerle helâk olur.” Kurtulan kurtulur ve yakıyne erer.
- تا که یهلک من هلک عن بینه ** تا که ینجو من نجا واستیقنه
- Doğan kuşları, padişaha giderler, kuzgunlar, mezarlığa.
- تا که بازان جانب سلطان روند ** تا که زاغان سوی گورستان روند
- Kemikle ekmek gibi pis şeylerin cüzileri, bu cihanda kuzgunların mezesidir, gıdasıdır. 1880
- که استخوان و اجزاء سرگین همچو نان ** نقل زاغان آمدست اندر جهان
- Hikmetin kadrini bilme nerede,kuzgun nerede?Gübrede yaşayan kurt nerede, bağ bahçe nerede?
- قند حکمت از کجا زاغ از کجا ** کرم سرگین از کجا باغ از کجا
- Nefsiyle savaşmak, kahpe adama lâyık değildir. Eşeğin ardında öd ağacı yakılmaz, eşeğin ardına da misk sürülmez.
- نیست لایق غزو نفس و مرد غر ** نیست لایق عود و مشک و کون خر
- Kadınlara savaş yazılmamıştır. Nefisle savaşmaksa onların işi olamaz. Çünkü bu, büyük savaştır.
- چون غزا ندهد زنان را هیچ دست ** کی دهد آنک جهاد اکبرست
- Ancak nadir olarak bazı kadında da bir Rüstem vardır. Meryem gibi gizlidir o.
- جز بنادر در تن زن رستمی ** گشته باشد خفیه همچون مریمی
- Nitekim erlerin bedeninde, yüreksizliklerinden kadınların gizlendiği vardır. 1885
- آنچنان که در تن مردان زنان ** خفیهاند و ماده از ضعف جنان
- Kim, erliğe hazırlanmamış, er olmamışsa o dişilik, öbür âlemde surete bürünür.
- آن جهان صورت شود آن مادگی ** هر که در مردی ندید آمادگی
- O gün adalet günüdür. Adalet, her şeyi lâyık olduğu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külâh başın.
- روز عدل و عدل داد در خورست ** کفش آن پا کلاه آن سرست
- Bu suretle her isteyen isteğine erişir her batan batacağı yere kavuşur.
- تا به مطلب در رسد هر طالبی ** تا به غرب خود رود هر غاربی
- Hiçbir istek, isteyenden esirgenmez. Parlaklığın eşi güneştir, suyun eşi bulut.
- نیست هر مطلوب از طالب دریغ ** جفت تابش شمس و جفت آب میغ
- Dünya, Allah’nın kahır yurdudur. Kahrı seçtiysen kahır göre dur. 1890
- هست دنیا قهرخانهی کردگار ** قهر بین چون قهر کردی اختیار
- Kahır kılıcı, denize, karaya düşmüş. Kahrolanların kemiklerine, kıllarına bak.
- استخوان و موی مقهوران نگر ** تیغ قهر افکنده اندر بحر و بر
- Damın çevresinde kuşların kanatlarını, ayaklarını seyret. Bunlar, sessiz, sözsüz sana Allah kahrını anlatırlar.
- پر و پای مرغ بین بر گرد دام ** شرح قهر حق کننده بیکلام
- Ölü, gömüldüğü yerde bir yığın toprak kaldı. Öldüğü zaman geçtikçe o yığın da düzeldi gitti.
- مرد او بر جای خرپشته نشاند ** وآنک کهنه گشت هم پشته نماند
- Allah adaleti, herkesi eşiyle çift etmiştir; fili fille, sivrisineği sivrisinekle.
- هر کسی را جفت کرده عدل حق ** پیل را با پیل و بق را جنس بق
- Ahmed’e mecliste dört seçilmiş dost, enis olur, Ebucehl’e de Utbe’yle Zül-hımar! 1895
- مونس احمد به مجلس چار یار ** مونس بوجهل عتبه و ذوالخمار
- Cebrail’le canların kıblesi Sidre’dir, karnına kul olanların kıblesi sofra.
- کعبهی جبریل و جانها سدرهای ** قبلهی عبدالبطون شد سفرهای
- Arifin kıblesi vuslat nurudur, filozaflaşan aklın kıblesi hayal.
- قبلهی عارف بود نور وصال ** قبلهی عقل مفلسف شد خیال
- Zâhidin kıblesi ihsan sahibi Allah’dır, tamahkârın kıblesi altınla dolu torba.
- قبلهی زاهد بود یزدان بر ** قبلهی مطمع بود همیان زر
- Mâna gözetenlerin kıblesi sabırdır, surete tapanların kıblesi taştan yapılan suret.
- قبلهی معنیوران صبر و درنگ ** قبلهی صورتپرستان نقش سنگ
- Bâtın âleminde oturanların kıblesi lûtuf ve ihsan sahibi Allah’dır, zâhire tapanların kıblesi kadın yüzü. 1900
- قبلهی باطننشینان ذوالمنن ** قبلهی ظاهرپرستان روی زن