- İşin eni, boyu uzayıp duruyordu. Padişah, nihayet o defineden usandı.
- چونک تعویق آمد اندر عرض و طول ** شاه شد زان گنج دل سیر و ملول
- Her tarafı yer yer eştirmiş,kuyu haline getirmişti. Günün birinde kâğıdı, herifin önüne atıp 1960
- دشتها را گز گز آن شه چاه کند ** رقعه را از خشم پیش او فکند
- Dedi ki: Al şu kâğıdı. Definenin eseri bile görünmedi. Senin işin yok, bu iş sana daha lâyık.
- گفت گیر این رقعه کش آثار نیست ** تو بدین اولیتری کت کار نیست
- Bu işi olanın yapacağı şey değil. Gülü yakıp dikenin etrafında dolanmak akıl kârı değil.
- نیست این کار کسی کش هست کار ** که بسوزد گل بگردد گرد خار
- Demirden ot bitmesini bekleyen olabilir ama bu hülyaya tutulan, az olur.
- نادر افتد اهل این ماخولیا ** منتظر که روید از آهن گیا
- Bu iş için senin gibi yorulma bilmez bir adam gerek. Sen mademki yorulmuyorsun, var ara.
- سخت جانی باید این فن را چو تو ** تو که داری جان سخت این را بجو
- Bulursan ne âlâ, onu sana helâl ettim. Bulamazsan yorulmazsın, kazar durursun! 1965
- گر نیابی نبودت هرگز ملال ** ور بیابی آن به تو کردم حلال
- Akıl, ümitsizlik yoluna gider mi hiç? Aşk lâzım ki o tarafa koşsun!
- عقل راه ناامیدی کی رود ** عشق باشد کان طرف بر سر دود
- Hiç bir şeye aldırmayan aşktır, akıl değil. Akıl, faydalanacağı şeyi arar.
- لاابالی عشق باشد نی خرد ** عقل آن جوید کز آن سودی برد
- Aşk yılmaz, canını sakınmaz, utanma nedir bilmez. Değirmen taşının altına gitmiş gibi belâlara uğrar, sabreder.
- ترکتاز و تنگداز و بیحیا ** در بلا چون سنگ زیر آسیا
- Öyle pek yüzlüdür ki hiç arkasını dönmez. Bir fayda elde etmek ümidini öldürmüştür içinde.
- سخترویی که ندارد هیچ پشت ** بهرهجویی را درون خویش کشت
- Neyi var, neyi yoksa ortaya kor, oynar, yutulur, bir ücret aramaz. Allah’nın aldığı gibi yine hepsini Allahya verir, tertemiz olur. 1970
- پاک میبازد نباشد مزدجو ** آنچنان که پاک میگیرد ز هو
- Allah, ona sebepsiz olarak bu varlığı vermiştir.O cömert er de sebepsiz olarak Allah vergisini Allahya bağışlar.
- میدهد حق هستیش بیعلتی ** میسپارد باز بیعلت فتی
- Cömertlik, sebepsiz olarak vermektir. Temizlik, her şeyi Allahya verip arınmak, her şeriatın dışındadır.
- که فتوت دادن بی علتست ** پاکبازی خارج هر ملتست
- Çünkü şeriat, ya Allah ihsanına nail olmayı, yahut Allah kahrından kurtulmayı arar. Varlıktan arınanlarsa Allah’nın has kurbanlarıdır.
- زانک ملت فضل جوید یا خلاص ** پاک بازانند قربانان خاص
- Onlar, ne Allahyı sınarlar, ne de ziyana, kâra aldırış ederler.
- نی خدا را امتحانی میکنند ** نی در سود و زیانی میزنند
- Padişahın,definenin yerini gösteren kâğıdı ”Al,biz bundan vazgeçtik” diye yoksula vermesi
- باز دادن شاه گنجنامه را به آن فقیر کی بگیر ما از سر این برخاستیم
- O dertli definenin kâğıdını padişah, o dertlere uğramış fakire verince; 1975
- چونک رقعهی گنج پر آشوب را ** شه مسلم داشت آن مکروب را
- Yoksul adam, düşmanlarından, onların saçmasından emin oldu, gidip sevdalandığı şeye adamakıllı sarıldı.
- گشت آمن او ز خصمان و ز نیش ** رفت و میپیچید در سودای خویش
- İnsanı dertlere düşüren aşka yâr oldu. Köpek, yarasını yalaya yalaya iyi eder.
- یار کرد او عشق درداندیش را ** کلب لیسد خویش ریش خویش را
- Aşk ıstırabına hiçbir yâr, hiçbir ortak yoktur. Âşığa âlemde bir tek mahrem bile bulunmaz.
- عشق را در پیچش خود یار نیست ** محرمش در ده یکی دیار نیست
- Âşıktan daha deli kimse yoktur. Akıl, onun sevdasına karşı kördür, sağırdır.
- نیست از عاشق کسی دیوانهتر ** عقل از سودای او کورست و کر
- Çünkü bu, herkesin deliliğine benzemez ki. Hekimlik bilgisinde bunu iyileştirecek hükümler yoktur. 1980
- زآنک این دیوانگی عام نیست ** طب را ارشاد این احکام نیست
- Bir hekim, bu çeşit deliliğe uğrasa hekimlik kitabını kanı ile yıkar, yazılanların hepsini silerdi.
- گر طبیبی را رسد زین گون جنون ** دفتر طب را فرو شوید به خون
- Bütün akılların hekimliği, aşka göre çizilmiş suretlerden başka bir şey değildir. Bütün güzellerin yüzleri, onun yüzünün perdesidir.
- طب جملهی عقلها منقوش اوست ** روی جمله دلبران روپوش اوست
- Ey aşk mezhebine giren, yüzünü kendine çevir. Sana meftun olan, senden başkası değildir.
- روی در روی خود آر ای عشقکیش ** نیست ای مفتون ترا جز خویش خویش