- Husami-name, senin gibi bilgisi çok bir erin çekişiyle dünyayı dönüp dolaşmada.
- گشت از جذب چو تو علامهای ** در جهان گردان حسامی نامهای
- Ey mânevi er, Mesnevinin son cildi olan altıncı cildi de sana armağan sunmaktayım.
- پیشکش میآرمت ای معنوی ** قسم سادس در تمام مثنوی
- Bu altı ciltle altı cihete nur saç da çevresini dolanmayan dolansın.
- شش جهت را نور ده زین شش صحف ** کی یطوف حوله من لم یطف
- Aşkın beşle, altıyla işi yoktur. Onun maksadı, ancak sevgilinin kendisini çekmesidir. 5
- عشق را با پنج و با شش کار نیست ** مقصد او جز که جذب یار نیست
- Belki bundan sonra bir izin gelir de söylenmesi lâzım olan sırlar söylenir.
- بوک فیما بعد دستوری رسد ** رازهای گفتنی گفته شود
- Bu ince ve gizli kinayelerden daha açık, daha anlayışlı bir tarzda anlatılır.
- یا بیانی که بود نزدیکتر ** زین کنایات دقیق مستتر
- Sır, ancak sırrı bilenle eşittir. Sır, onu inkâr eden kişinin kulağına söylenmez.
- راز جز با رازدان انباز نیست ** راز اندر گوش منکر راز نیست
- Fakat Allah’dan davet etme emri gelince artık halkın kabul edip etmemesiyle ne işimiz var?
- لیک دعوت واردست از کردگار ** با قبول و ناقبول او را چه کار
- Nuh, tam dokuz yüz yıl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkârı arttı. 10
- نوح نهصد سال دعوت مینمود ** دم به دم انکار قومش میفزود
- Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükût mağarasına çekilmeye kalkıştı mı?
- هیچ از گفتن عنان واپس کشید ** هیچ اندر غار خاموشی خزید
- Köpeklerin havlaması ile kervan, hiç yolundan kalır mı?
- گفت از بانگ و علالای سگان ** هیچ واگردد ز راهی کاروان
- Ay ışığı olan gecede dolunay, köpeklerin havlaması ile yürüyüşünü ağırlaştırır mı, dedi.
- یا شب مهتاب از غوغای سگ ** سست گردد بدر را در سیر تگ
- Ay, ışığını saçar, köpek de havlar durur. Herkes, yaradılışına göre bir hizmette bulunur.
- مه فشاند نور و سگ عو عو کند ** هر کسی بر خلقت خود میتند
- Takdir herkese bir hizmet vermiş, herkesi bir işe lâyık görüp iptilâya salmıştır. 15
- هر کسی را خدمتی داده قضا ** در خور آن گوهرش در ابتلا
- Ay der ki: Köpek, o pis sesini bırakmıyorsa ben ayım, gidişimi nasıl bırakırım ki?
- چونک نگذارد سگ آن نعرهی سقم ** من مهم سیران خود را چون هلم
- Sirke, sirkeliğini artırdıkça şekerin artması gerek.
- چونک سرکه سرکگی افزون کند ** پس شکر را واجب افزونی بود
- Kahır, sirkedir, lütuf da bala benzer. Sirkengübinin temeli, bu ikisidir.
- قهر سرکه لطف همچون انگبین ** کین دو باشد رکن هر اسکنجبین
- Bal, sirkeden az oldu mu sirkengübin, iyi olmaz.
- انگبین گر پای کم آرد ز خل ** آیند آن اسکنجبین اندر خلل
- Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardı, fakat Allah’nın lütuf ve ihsan denizi ona daha fazla şeker dökmekteydi. 20
- قوم بر وی سرکهها میریختند ** نوح را دریا فزون میریخت قند
- Onun şekerine cömertlik denizinden yardım edilmekte idi de o yüzden âlem halkının sirkesinden fazlaydı onun şekeri.
- قند او را بد مدد از بحر جود ** پس ز سرکهی اهل عالم میفزود
- Tek bir kişi ama bine bedel... Kimdir o? Allah velisi. Hattâ o yüce Allah kulu, yüzlerce zamanın tek eridir.
- واحد کالالف کی بود آن ولی ** بلک صد قرنست آن عبدالعلی
- Denize bir yol bulmuş olan küpün önünde ırmaklar bile diz çöker.
- خم که از دریا درو راهی شود ** پیش او جیحونها زانو زند
- Hele şu deniz yok mu? Bütün denizler, bu örmekleri, bu sözleri duyunca,
- خاصه این دریا که دریاها همه ** چون شنیدند این مثال و دمدمه
- Ulu bir ad, küçücük, ehemmiyetsiz bir ada eş oldu diye utançlarından ağızları acılaşır. 25
- شد دهانشان تلخ ازین شرم و خجل ** که قرین شد نام اعظم با اقل
- Bu dünyanın o dünya ile birleşmesinden bu dünya, utanır, ortadan kalkar.
- در قران این جهان با آن جهان ** این جهان از شرم میگردد جهان