- Dedi ki: O tahammül, nefis havasında değildir. Bu zan senin nefsinin havasıdır, orada durma!
- کان تحمل از هوای نفس نیست ** آن خیال نفس تست آنجا مهایست
- Ben sabredip bu kadının yükünü çekmeseydim aslan, benim yükümü çeker miydi hiç?
- گرنه صبرم میکشیدی بار زن ** کی کشیدی شیر نر بیگار من
- Ben de Tanrı yükünün altında kendinden geçmiş sarhoş ve köpürmüş bir deveyim.
- اشتران بختییم اندر سبق ** مست و بیخود زیر محملهای حق
- Onun buyruğunda yarı ham bile değilim ki halkın kınaması, yermesini düşüneyim. 2140
- من نیم در امر و فرمان نیمخام ** تا بیندیشم من از تشنیع عام
- Bizim geri kalanımızda onun buyruğudur, ileri gidenimizde. Canımız yüz üstü koşarak onu aramadadır.
- عام ما و خاص ما فرمان اوست ** جان ما بر رو دوان جویان اوست
- Bizim tekliğimiz, çiftliğimiz, hava ve hevesten değildir. Canımız, mühre gibi Tanrı elindedir.
- فردی ما جفتی ما نه از هواست ** جان ما چون مهره در دست خداست
- O ahmağın nazını da çekeriz, onun gibi yüzlercesinin nazını da. Bu, renk aşkından, koku sevdasından değildir.
- ناز آن ابله کشیم و صد چو او ** نه ز عشق رنگ و نه سودای بو
- Bu kaza ve kader, bizim dersimizin talebeleridir. Artık savaşımızın debdebesi nereye varır, bir düşün.
- این قدر خود درس شاگردان ماست ** کر و فر ملحمهی ما تا کجاست
- Nereye mi varır? Yere bile yol olmayan bir yere. Işığı, gözleri alan Tanrı ayına ancak! 2145
- تا کجا آنجا که جا را راه نیست ** جز سنابرق مه الله نیست
- O nur, bütün vehimlerden ve tasavvurlardan uzak olan nurun nurunun nurunun nurunun nurudur!
- از همه اوهام و تصویرات دور ** نور نور نور نور نور نور
- Dedikoduyu senin için aşağılattım. İbret al da kötü huylu arkadaşla arkadaş ol, uzlaş.
- بهر تو ار پست کردم گفت و گو ** تا بسازی با رفیق زشتخو
- “Sabır, sıkıntının anahtarıdır” sırrına ermek için gülerek hoşlanarak onun derdini çek.
- تا کشی خندان و خوش بار حرج ** از پی الصبر مفتاح الفرج
- Bu aşağılık kişilerin aşağılığını çekersen sünnetlerin nuruna ulaşırsın.
- چون بسازی با خسی این خسان ** گردی اندر نور سنتها رسان
- Peygamberler aşağılık adamların zahmetlerini çok çektiler. Bu çeşit yılanlardan nice ıstıraplara uğradılar. 2150
- که انبیا رنج خسان بس دیدهاند ** از چنین ماران بسی پیچیدهاند
- Yargılayan Tanrı’ nın muradı, hükmü, ta ezelden tecelli ve zuhur etmekti.
- چون مراد و حکم یزدان غفور ** بود در قدمت تجلی و ظهور
- Zıddı olmadıkça bir şey görünemez. O misli olmayan padişahın zıddı yoktur.
- بی ز ضدی ضد را نتوان نمود ** وان شه بیمثل را ضدی نبود
- “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” âyetindeki hikmet
- حکمت در انی جاعل فی الارض خلیفة
- Bunun için padişahlığına ayna olmak üzere bir gönül sahibini halife edindi.
- پس خلیفه ساخت صاحبسینهای ** تا بود شاهیش را آیینهای
- Ona hadsiz, hesapsız arılığını ihsan etti, ondan sonra karanlıklardan da ona bir zıt verdi.
- بس صفای بیحدودش داد او ** وانگه از ظلمت ضدش بنهاد او
- Ak ve kara iki bayrak dikti. Birisi Âdem’di bunların öbürü yol kesen İblis. 2155
- دو علم بر ساخت اسپید و سیاه ** آن یکی آدم دگر ابلیس راه
- O iki büyük ordu arasında savaşlar oldu, geldi geçti.
- در میان آن دو لشکرگاه زفت ** چالش و پیکار آنچ رفت رفت
- İkinci devre Habil geldi, onun pak nurunun zıddı Kaabil oldu.
- همچنان دور دوم هابیل شد ** ضد نور پاک او قابیل شد
- Adalet ve zulümden ibaret olan bu iki bayrak, böylece devir devir, Nemrud’a kadar geldi dayandı.
- همچنان این دو علم از عدل و جور ** تا به نمرود آمد اندر دور دور
- O, İbrahim’in zıddı ve düşmanı oldu. O iki ordu birbirine kin güttü, savaştı durdu.
- ضد ابراهیم گشت و خصم او ** وآن دو لشکر کینگزار و جنگجو
- Savaşın uzamasından hoşlanmayınca ikisinin arasını ateş ayırdı. 2160
- چون درازی جنگ آمد ناخوشش ** فیصل آن هر دو آمد آتشش
- O iki taifenin müşkülü halledilsin diye ateşi, azabı hakem yaptı.
- پس حکم کرد آتشی را و نکر ** تا شود حل مشکل آن دو نفر