English    Türkçe    فارسی   

6
2141-2165

  • Bizim geri kalanımızda onun buyruğudur, ileri gidenimizde. Canımız yüz üstü koşarak onu aramadadır.
  • عام ما و خاص ما فرمان اوست  ** جان ما بر رو دوان جویان اوست 
  • Bizim tekliğimiz, çiftliğimiz, hava ve hevesten değildir. Canımız, mühre gibi Tanrı elindedir.
  • فردی ما جفتی ما نه از هواست  ** جان ما چون مهره در دست خداست 
  • O ahmağın nazını da çekeriz, onun gibi yüzlercesinin nazını da. Bu, renk aşkından, koku sevdasından değildir.
  • ناز آن ابله کشیم و صد چو او  ** نه ز عشق رنگ و نه سودای بو 
  • Bu kaza ve kader, bizim dersimizin talebeleridir. Artık savaşımızın debdebesi nereye varır, bir düşün.
  • این قدر خود درس شاگردان ماست  ** کر و فر ملحمه‌ی ما تا کجاست 
  • Nereye mi varır? Yere bile yol olmayan bir yere. Işığı, gözleri alan Tanrı ayına ancak! 2145
  • تا کجا آنجا که جا را راه نیست  ** جز سنابرق مه الله نیست 
  • O nur, bütün vehimlerden ve tasavvurlardan uzak olan nurun nurunun nurunun nurunun nurudur!
  • از همه اوهام و تصویرات دور  ** نور نور نور نور نور نور 
  • Dedikoduyu senin için aşağılattım. İbret al da kötü huylu arkadaşla arkadaş ol, uzlaş.
  • بهر تو ار پست کردم گفت و گو  ** تا بسازی با رفیق زشت‌خو 
  • “Sabır, sıkıntının anahtarıdır” sırrına ermek için gülerek hoşlanarak onun derdini çek.
  • تا کشی خندان و خوش بار حرج  ** از پی الصبر مفتاح الفرج 
  • Bu aşağılık kişilerin aşağılığını çekersen sünnetlerin nuruna ulaşırsın.
  • چون بسازی با خسی این خسان  ** گردی اندر نور سنتها رسان 
  • Peygamberler aşağılık adamların zahmetlerini çok çektiler. Bu çeşit yılanlardan nice ıstıraplara uğradılar. 2150
  • که انبیا رنج خسان بس دیده‌اند  ** از چنین ماران بسی پیچیده‌اند 
  • Yargılayan Tanrı’ nın muradı, hükmü, ta ezelden tecelli ve zuhur etmekti.
  • چون مراد و حکم یزدان غفور  ** بود در قدمت تجلی و ظهور 
  • Zıddı olmadıkça bir şey görünemez. O misli olmayan padişahın zıddı yoktur.
  • بی ز ضدی ضد را نتوان نمود  ** وان شه بی‌مثل را ضدی نبود 
  • “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” âyetindeki hikmet
  • حکمت در انی جاعل فی الارض خلیفة 
  • Bunun için padişahlığına ayna olmak üzere bir gönül sahibini halife edindi.
  • پس خلیفه ساخت صاحب‌سینه‌ای  ** تا بود شاهیش را آیینه‌ای 
  • Ona hadsiz, hesapsız arılığını ihsan etti, ondan sonra karanlıklardan da ona bir zıt verdi.
  • بس صفای بی‌حدودش داد او  ** وانگه از ظلمت ضدش بنهاد او 
  • Ak ve kara iki bayrak dikti. Birisi Âdem’di bunların öbürü yol kesen İblis. 2155
  • دو علم بر ساخت اسپید و سیاه  ** آن یکی آدم دگر ابلیس راه 
  • O iki büyük ordu arasında savaşlar oldu, geldi geçti.
  • در میان آن دو لشکرگاه زفت  ** چالش و پیکار آنچ رفت رفت 
  • İkinci devre Habil geldi, onun pak nurunun zıddı Kaabil oldu.
  • هم‌چنان دور دوم هابیل شد  ** ضد نور پاک او قابیل شد 
  • Adalet ve zulümden ibaret olan bu iki bayrak, böylece devir devir, Nemrud’a kadar geldi dayandı.
  • هم‌چنان این دو علم از عدل و جور  ** تا به نمرود آمد اندر دور دور 
  • O, İbrahim’in zıddı ve düşmanı oldu. O iki ordu birbirine kin güttü, savaştı durdu.
  • ضد ابراهیم گشت و خصم او  ** وآن دو لشکر کین‌گزار و جنگ‌جو 
  • Savaşın uzamasından hoşlanmayınca ikisinin arasını ateş ayırdı. 2160
  • چون درازی جنگ آمد ناخوشش  ** فیصل آن هر دو آمد آتشش 
  • O iki taifenin müşkülü halledilsin diye ateşi, azabı hakem yaptı.
  • پس حکم کرد آتشی را و نکر  ** تا شود حل مشکل آن دو نفر 
  • Devir devir zaman zaman bu iki fırka, Firavunla esirgeyici Musa’nın zamanına kadar
  • دور دور و قرن قرن این دو فریق  ** تا به فرعون و به موسی شفیق 
  • Yıllarca savaştı. Aralarındaki savaş bitmedi tükenmedi. Bu iş, haddi aşıp usanç verince de
  • سالها اندر میانشان حرب بود  ** چون ز حد رفت و ملولی می‌فزود 
  • Tanrı, denizi hakem yaptı; bakalım hangisi öndülü alacak dedi.
  • آب دریا را حکم سازید حق  ** تا که ماند کی برد زین دو سبق 
  • Mustafa’nın devrine, onun zuhuruna kadar bu böyle gitti. O zuhur edince Ebucehil’le o cefa askerinin başbuğuyla savaştı. 2165
  • هم‌چنان تا دور و طور مصطفی  ** با ابوجهل آن سپهدار جفا