- Hatt3a toprak kalmasa, yapılan kerpiç kurusa yine onun denizi coşar, köpürür... Köpüklerden toprak düzer. 2250
- چون نماند خاک و بودش جف کند ** خاک سازد بحر او چون کف کند
- Orman kalmasa, ağaçlar tükense ormanlık, bu sefer denizin içinden biter, baş gösterir.
- چون نماند بیشه و سر در کشد ** بیشهها از عین دریا سر کشد
- Onun için sıkıntıları gideren o zat, “Bizim denizimizden zuhur eden sözleri rivayet edin. Bu hususta size bir teklif yoktur” dedi.
- بهر این گفت آن خداوند فرج ** حدثوا عن بحرنا اذ لا حرج
- Denizden dön, yüzünü karaya ko. Oyundan oyuncaktan bahset, çocuğa bu daha iyi!
- باز گرد از بحر و رو در خشک نه ** هم ز لعبت گو که کودکراست به
- Çocukluğunda oyunla oynarsa da yavaş yavaş akıl denizine âşina olur, o denize dalar, yüzer.
- تا ز لعبت اندک اندک در صبا ** جانش گردد با یم عقل آشنا
- Çocuk, oyunla akıllanır, oynaya oynaya aklı başına gelir onun. Oyun, görünüşte akla uymaz ama iş böyledir işte: 2255
- عقل از آن بازی همییابد صبی ** گرچه با عقلست در ظاهر ابی
- Deli çocuk, oyun oynar mı? Cüzü lâzım ki külle dönsün.
- کودک دیوانه بازی کی کند ** جزو باید تا که کل را فی کند
- Kubbe ve define hikâyesi
- رجوع کردن به قصهی قبه و گنج
- İşte o yoksulun hayali, riyasız olarak gel, gel demekle beni âciz bıraktı.
- نک خیال آن فقیرم بیریا ** عاجز آورد از بیا و از بیا
- Onun sesini sen duymazsın ama ben duyarım. Çünkü gizlilik âleminde onun sırdaşıyım ben.
- بانگ او تو نشنوی من بشنوم ** زانک در اسرار همراز ویم
- Onu define arıyor sanma. Define kendisi. Dost, mânada dosttan başka bir şey olabilir mi?
- طالب گنجش مبین خود گنج اوست ** دوست کی باشد به معنی غیر دوست
- Her lâhza o, kendisine secde etmede. Yüzünü görmek için önüne bir ayna koymuş secde ediyor. 2260
- سجده خود را میکند هر لحظه او ** سجده پیش آینهست از بهر رو
- Aynada hakikati bir habbecik görseydi ondan bir hayalden başka bir şey kalmazdı.
- گر بدیدی ز آینه او یک پشیز ** بیخیالی زو نماندی هیچ چیز
- Hayalleri de yok olurdu, kendisi de. Bilgisi, bilgisizlikte mahvolmak olurdu.
- هم خیالاتش هم او فانی شدی ** دانش او محو نادانی شدی
- Bizim bilgisizliğimizden başka bir bilgi, şüphe yok ki benim diye apaçık baş gösterirdi.
- دانشی دیگر ز نادانی ما ** سر برآوردی عیان که انی انا
- Âdem’e secde edin diye ses gelip durmada. Âdem’seniz bir an olsun kendinizi görün!
- اسجدوا لادم ندا آمد همی ** که آدمید و خویش بینیدش دمی
- Bu ses, meleklerin gözünden şaşılığı giderdi de yeryüzü, onlarca lâcivert gökyüzünün aynı oldu. 2265
- احولی از چشم ایشان دور کرد ** تا زمین شد عین چرخ لاژورد
- Tanrı’dan başka tapacak yoktur dedi, tapacak yalnız Tanrı’dır demekle ondan başka varlık yoktur demiş oldu ve birlik açıldı.
- لا اله گفت و الا الله گفت ** گشت لا الا الله و وحدت شکفت
- O dostun, o doğru yolu bulmuş sevgilinin kulağımızı çekmesi zamanı geldi.
- آن حبیب و آن خلیل با رشد ** وقت آن آمد که گوش ما کشد
- Kulağımızı tutup çeşmeye götürerek ağzını burada, bu suyla yıka, halktan gizlediğin şeyleri söyleme demesinin tam vakti.
- سوی چشمه که دهان زینها بشو ** آنچ پوشیدیم از خلقان مگو
- Fakat söylesen de o meydana çıkmaz ki. Yalnız sen açmayı kastetmekle suçlu olursun, o kadar.
- ور بگویی خود نگردد آشکار ** تو به قصد کشف گردی جرمدار
- Fakat ben, onların etrafında dönüp duruyorum işte. Bunu söyleyen de benim dinleyen de. 2270
- لیک من اینک بریشان میتنم ** قایل این سامع این هم منم
- Yoksulun ve definenin suretini söyle. Bunlar, eziyet çekenlerdir, o eziyeti anlat bakalım!
- صورت درویش و نقش گنج گو ** رنج کیشاند این گروه از رنج گو
- Rahmet çeşmesi, onlara haram oldu. Öldürücü zehri kadeh kadeh içiyorlar.
- چشمهی راحت بریشان شد حرام ** میخورند از زهر قاتل جامجام
- Eteklerine toprak doldurmuşlar, şu kaynakları doldurmaya geliyorlar.
- خاکها پر کرده دامن میکشند ** تا کنند این چشمهها را خشکبند
- Denizden yardım gören bu kaynak, şu iyi kötü bir avuç toprağın çalışıp çabalaması ile dolar mı hiç?
- کی شود این چشمهی دریامدد ** مکتنس زین مشت خاک نیک و بد