- Can duraklarını bilir, uykumda da, uyanıkken de, sınandığım zaman da onları anlardım.
- بودمی آگه ز منزلهای جان ** وقت خواب و بیهشی و امتحان
- Bu işleri bağlayıp çözmek elimde değil, değil de yine de bu ululanmam, bu kendimi beğenmem nedir?
- چون کفم زین حل و عقد او تهیست ** ای عجب این معجبی من ز کیست
- Gördüğümü görmemiş sandım da yine dua zembilini kaldırdım.
- دیده را نادیده خود انگاشتم ** باز زنبیل دعا برداشتم
- Ey kerem sahibi, elif gibi hiçbir şeyim yok... Mimin gözünden daha dar bir gönlüm var ancak.
- چون الف چیزی ندارم ای کریم ** جز دلی دلتنگتر از چشم میم
- Bu elif, bu mim, varlığımızın anasıdır. Anamız olan mimin eli dardır, elifse ondan daha yoksul! 2330
- این الف وین میم ام بود ماست ** میم ام تنگست الف زو نر گداست
- Elifin bir şeyi yok demek gaflettir, mim gibi gönlü daralmış bir hale gelmek akıl alâmetidir.
- آن الف چیزی ندارد غافلیست ** میم دلتنگ آن زمان عاقلیست
- Kendimden geçtiğim zaman hiçim. Fakat aklım başıma geldi mi ıstıraplara düşer, kıvranır dururum.
- در زمان بیهشی خود هیچ من ** در زمان هوش اندر پیچ من
- Artık böyle bir hiçe bir şey yükleme. Böyle kıvrandıran şeye devlet adını takma.
- هیچ دیگر بر چنین هیچی منه ** نام دولت بر چنین پیچی منه
- Zaten beni iyileştirecek bir şeyim yok. Bu yüzlerce derde de vehimden uğradım.
- خود ندارم هیچ به سازد مرا ** که ز وهم دارم است این صد عنا
- Hiçbir şeyim yok, o haldeyim işte. Bana lûtfet. Zahmetler çektim, rahatlaştır beni, rahatımı arttır benim. 2335
- در ندارم هم تو داراییم کن ** رنج دیدم راحتافزاییم کن
- Göz yaşlarıma gark oldum, üryan bir halde durmadayım. Senin kapını görecek göz yok bende.
- هم در آب دیده عریان بیستم ** بر در تو چونک دیده نیستم
- Gözsüz kuluna rahmet et de gözyaşları, şu yazıda bir yeşillik, bir ot bitirsin.
- آب دیدهی بندهی بیدیده را ** سبزهای بخش و نباتی زین چرا
- Gözyaşım kalmazsa gözyaşı ihsan et. Peygamberin yaş dökücü gözleri gibi hani.
- ور نمانم آب آبم ده ز عین ** همچو عینین نبی هطالتین
- O bile bunca devletiyle, bunca ululuğuyla, bunca ileri oluşuyla beraber Tanrı kereminden gözyaşı istedi.
- او چو آب دیده جست از جود حق ** با چنان اقبال و اجلال و سبق
- Artık benim gibi eli boş bir kâse yalayıcı, nasıl olur da kanlı gözyaşlarını iplik gibi salmaz? 2340
- چون نباشم ز اشک خون باریکریس ** من تهیدست قصور کاسهلیس
- Öyle bir göz bile gözyaşına meftun olduktan sonra benim göz yaşlarım, yüzlerce ırmak olmalı.
- چون چنان چشم اشک را مفتون بود ** اشک من باید که صد جیحون بود
- Onun göz yaşlarının bir katrası, benim iki yüz ırmağımdan yeğdir. Çünkü o bir katrayla insanlar da kurtuldu, cinler de.
- قطرهای زان زین دو صد جیحون به است ** که بدان یک قطره انس و جن برست
- O cennet bahçesi bile yağmur isteyince çorak ve çirkin toprak nasıl istemez?
- چونک باران جست آن روضهی بهشت ** چون نجوید آب شورهخاک زشت
- Kardeş, elini duadan ayırma. Kabul edilmiş, edilmemiş, bununla ne işin var senin?
- ای اخی دست از دعا کردن مدار ** با اجابت یا رد اویت چه کار
- Ekmek bile bu göz yaşına mâni olursa elini ekmekten yumak gerek. 2345
- نان که سد و مانع این آب بود ** دست از آن نان میبباید شست زود
- Kendine çeki düzen ver, çevikleş, yan yakıl da ekmeğini göz yaşlarınla pişir!
- خویش را موزون و چست و سخته کن ** ز آب دیده نان خود را پخته کن
- Hatifin, define arayan yoksula seslenmesi ve definenin hakikatini bildirmesi
- آواز دادن هاتف مر طالب گنج را و اعلام کردن از حقیقت اسرار آن
- O böyle dua edip dururken Tanrı’dan ilham geldi, bu müşküller açıldı.
- اندرین بود او که الهام آمدش ** کشف شد این مشکلات از ایزدش
- Dendi ki: Hatif sana yaya bir ok koy, at dedi, yayın zıhını adamakıllı çek demedi ki.
- کو بگفتت در کمان تیری بنه ** کی بگفتندت که اندر کش تو زه
- Yayı iyice ta kulağına kadar çek demedi, bir ok koy,atıver dedi.
- او نگفتت که کمان را سختکش ** در کمان نه گفت او نه پر کنش
- Sen, ukalâlığından yayı çekmeye okçuluk hünerini göstermeye kalkıştın. 2350
- از فضولی تو کمان افراشتی ** صنعت قواسیی بر داشتی