- Ekmek bile bu göz yaşına mâni olursa elini ekmekten yumak gerek. 2345
- نان که سد و مانع این آب بود ** دست از آن نان میبباید شست زود
- Kendine çeki düzen ver, çevikleş, yan yakıl da ekmeğini göz yaşlarınla pişir!
- خویش را موزون و چست و سخته کن ** ز آب دیده نان خود را پخته کن
- Hatifin, define arayan yoksula seslenmesi ve definenin hakikatini bildirmesi
- آواز دادن هاتف مر طالب گنج را و اعلام کردن از حقیقت اسرار آن
- O böyle dua edip dururken Tanrı’dan ilham geldi, bu müşküller açıldı.
- اندرین بود او که الهام آمدش ** کشف شد این مشکلات از ایزدش
- Dendi ki: Hatif sana yaya bir ok koy, at dedi, yayın zıhını adamakıllı çek demedi ki.
- کو بگفتت در کمان تیری بنه ** کی بگفتندت که اندر کش تو زه
- Yayı iyice ta kulağına kadar çek demedi, bir ok koy,atıver dedi.
- او نگفتت که کمان را سختکش ** در کمان نه گفت او نه پر کنش
- Sen, ukalâlığından yayı çekmeye okçuluk hünerini göstermeye kalkıştın. 2350
- از فضولی تو کمان افراشتی ** صنعت قواسیی بر داشتی
- Bu katı yayı bırak da yürü, alelâde yaya bir ok koy, fazla gitmesine savaşma.
- ترک این سخته کمانی رو بگو ** در کمان نه تیر و پریدن مجو
- Düştüğü yeri kaz, defineyi orada bulmaya çalış, altınları elde et.
- چون بیفتد بر کن آنجا میطلب ** زور بگذار و بزاری جو ذهب
- Tanrı, şah damarından yakındır insana. Halbuki sen ok gibi olan düşünceni uzaklara atmadasın.
- آنچ حقست اقرب از حبل الورید ** تو فکنده تیر فکرت را بعید
- Ey yayı kurup oku atan! Av yakında, sen uzağa düşmüşsün.
- ای کمان و تیرها بر ساخته ** صید نزدیک و تو دور انداخته
- Kim daha uzağa ok atarsa daha uzaktadır. Böyle bir defineden daha uzağa düşer o. 2355
- هرکه دوراندازتر او دورتر ** وز چنین گنجست او مهجورتر
- Filozof kendisini düşünceyle öldürdü. Koş de ona, zaten defineye arkasını çevirmiştir o.
- فلسفی خود را از اندیشه بکشت ** گو بدو کوراست سوی گنج پشت
- Koş de. Ne kadar fazla koşarsa gönlünün muradından o kadar uzaklaşır.
- گو بدو چندانک افزون میدود ** از مراد دل جداتر میشود
- Padişah, “Bizim için savaşanlar” dedi, bizden uzaklaşmaya çalışanlar demedi a kararsız adam!
- جاهدوا فینا بگفت آن شهریار ** جاهدوا عنا نگفت ای بیقرار
- Kenan gibi hani. O da Nuh’dan arlandı da o koca dağın tepesine çıkmaya kalkıştı.
- همچو کنعان کو ز ننگ نوح رفت ** بر فراز قلهی آن کوه زفت
- Kurtulmak için dağa ne kadar koştu, tırmandıysa kurtuluştan o kadar uzaklaştı. 2360
- هرچه افزونتر همیجست او خلاص ** سوی که میشد جداتر از مناص
- Her sabah, daha katı bir yayla daha uzağa ok atıp define arayan bu yoksul gibi.
- همچو این درویش بهر گنج و کان ** هر صباحی سختتر جستی کمان
- Daha katı olan her yayı, eline aldıkça defineden o derece mahrum olmaktaydı.
- هر کمانی کو گرفتی سختتر ** بود از گنج و نشان بدبختتر
- Bu atalar sözü, âlemde söylenir durur: Şeytanın canı azapta gerek.
- این مثل اندر زمانه جانی است ** جان نادانان به رنج ارزانی است
- Çünkü bilgisiz kişi hocadan utanır, kalkar, gidip yeni bir dükkân açar.
- زانک جاهل ننگ دارد ز اوستاد ** لاجرم رفت و دکانی نو گشاد
- Ustana danışmadan açtığın o dükkân, bil ki kokmuş bir dükkândır, akreplerle, yılanlarla doludur o suretten ibaret adam! 2365
- آن دکان بالای استاد ای نگار ** گنده و پر کزدمست و پر ز مار
- Çabuk yık bu dükkânı da yeşilliğe, gül fidanlarına, içilecek suların bulunduğu yere dön!
- زود ویران کن دکان و بازگرد ** سوی سبزه و گلبنان و آبخورد
- Kibrinden, işin iç yüzünü bilmediğinden gûya kendisini kurtaracak dağı kurtuluş gemisi yapmaya kalkışan Kenan’a benzemez.
- نه چو کنعان کو ز کبر و ناشناخت ** از که عاصم سفینهی فوز ساخت
- O define arayana da okçuluğu hicap oldu. Halbuki isteği hazırdı, koynundaydı.
- علم تیراندازیش آمد حجاب ** وان مراد او را بده حاضر به جیب
- Nice bilgi, nice zekâ, nice anlayış vardır ki yolcuya bir gulyabani, bir harami kesilir.
- ای بسا علم و ذکاوات و فطن ** گشته رهرو را چو غول و راهزن