English    Türkçe    فارسی   

6
2347-2371

  • O böyle dua edip dururken Tanrı’dan ilham geldi, bu müşküller açıldı.
  • اندرین بود او که الهام آمدش  ** کشف شد این مشکلات از ایزدش 
  • Dendi ki: Hatif sana yaya bir ok koy, at dedi, yayın zıhını adamakıllı çek demedi ki.
  • کو بگفتت در کمان تیری بنه  ** کی بگفتندت که اندر کش تو زه 
  • Yayı iyice ta kulağına kadar çek demedi, bir ok koy,atıver dedi.
  • او نگفتت که کمان را سخت‌کش  ** در کمان نه گفت او نه پر کنش 
  • Sen, ukalâlığından yayı çekmeye okçuluk hünerini göstermeye kalkıştın. 2350
  • از فضولی تو کمان افراشتی  ** صنعت قواسیی بر داشتی 
  • Bu katı yayı bırak da yürü, alelâde yaya bir ok koy, fazla gitmesine savaşma.
  • ترک این سخته کمانی رو بگو  ** در کمان نه تیر و پریدن مجو 
  • Düştüğü yeri kaz, defineyi orada bulmaya çalış, altınları elde et.
  • چون بیفتد بر کن آنجا می‌طلب  ** زور بگذار و بزاری جو ذهب 
  • Tanrı, şah damarından yakındır insana. Halbuki sen ok gibi olan düşünceni uzaklara atmadasın.
  • آنچ حقست اقرب از حبل الورید  ** تو فکنده تیر فکرت را بعید 
  • Ey yayı kurup oku atan! Av yakında, sen uzağa düşmüşsün.
  • ای کمان و تیرها بر ساخته  ** صید نزدیک و تو دور انداخته 
  • Kim daha uzağa ok atarsa daha uzaktadır. Böyle bir defineden daha uzağa düşer o. 2355
  • هرکه دوراندازتر او دورتر  ** وز چنین گنجست او مهجورتر 
  • Filozof kendisini düşünceyle öldürdü. Koş de ona, zaten defineye arkasını çevirmiştir o.
  • فلسفی خود را از اندیشه بکشت  ** گو بدو کوراست سوی گنج پشت 
  • Koş de. Ne kadar fazla koşarsa gönlünün muradından o kadar uzaklaşır.
  • گو بدو چندانک افزون می‌دود  ** از مراد دل جداتر می‌شود 
  • Padişah, “Bizim için savaşanlar” dedi, bizden uzaklaşmaya çalışanlar demedi a kararsız adam!
  • جاهدوا فینا بگفت آن شهریار  ** جاهدوا عنا نگفت ای بی‌قرار 
  • Kenan gibi hani. O da Nuh’dan arlandı da o koca dağın tepesine çıkmaya kalkıştı.
  • هم‌چو کنعان کو ز ننگ نوح رفت  ** بر فراز قله‌ی آن کوه زفت 
  • Kurtulmak için dağa ne kadar koştu, tırmandıysa kurtuluştan o kadar uzaklaştı. 2360
  • هرچه افزون‌تر همی‌جست او خلاص  ** سوی که می‌شد جداتر از مناص 
  • Her sabah, daha katı bir yayla daha uzağa ok atıp define arayan bu yoksul gibi.
  • هم‌چو این درویش بهر گنج و کان  ** هر صباحی سخت‌تر جستی کمان 
  • Daha katı olan her yayı, eline aldıkça defineden o derece mahrum olmaktaydı.
  • هر کمانی کو گرفتی سخت‌تر  ** بود از گنج و نشان بدبخت‌تر 
  • Bu atalar sözü, âlemde söylenir durur: Şeytanın canı azapta gerek.
  • این مثل اندر زمانه جانی است  ** جان نادانان به رنج ارزانی است 
  • Çünkü bilgisiz kişi hocadan utanır, kalkar, gidip yeni bir dükkân açar.
  • زانک جاهل ننگ دارد ز اوستاد  ** لاجرم رفت و دکانی نو گشاد 
  • Ustana danışmadan açtığın o dükkân, bil ki kokmuş bir dükkândır, akreplerle, yılanlarla doludur o suretten ibaret adam! 2365
  • آن دکان بالای استاد ای نگار  ** گنده و پر کزدمست و پر ز مار 
  • Çabuk yık bu dükkânı da yeşilliğe, gül fidanlarına, içilecek suların bulunduğu yere dön!
  • زود ویران کن دکان و بازگرد  ** سوی سبزه و گلبنان و آب‌خورد 
  • Kibrinden, işin iç yüzünü bilmediğinden gûya kendisini kurtaracak dağı kurtuluş gemisi yapmaya kalkışan Kenan’a benzemez.
  • نه چو کنعان کو ز کبر و ناشناخت  ** از که عاصم سفینه‌ی فوز ساخت 
  • O define arayana da okçuluğu hicap oldu. Halbuki isteği hazırdı, koynundaydı.
  • علم تیراندازیش آمد حجاب  ** وان مراد او را بده حاضر به جیب 
  • Nice bilgi, nice zekâ, nice anlayış vardır ki yolcuya bir gulyabani, bir harami kesilir.
  • ای بسا علم و ذکاوات و فطن  ** گشته ره‌رو را چو غول و راه‌زن 
  • Cennetliklerin çoğu ahmaktır. Bu suretle de filozofun şerrinden kurtulur onlar. 2370
  • بیشتر اصحاب جنت ابلهند  ** تا ز شر فیلسوفی می‌رهند 
  • Kendini faziletten de üryan bir hale getir, saçma şeylerden de... Böylece rahmet, her an sana insin dursun.
  • خویش را عریان کن از فضل و فضول  ** تا کند رحمت به تو هر دم نزول