English    Türkçe    فارسی   

6
2412-2436

  • Sen de Tanrınınsın onun payısın. Onun payını başkasına verirsen ona şirk koşmuş olursun.
  • ملک حق و جمله قسم اوستی  ** قسم دیگر را دهی دوگوستی 
  • Eğer o kötü kişilerin zamanı olmasaydı bu aslan, köpeklere üstün olurdu.
  • این اسد غالب شدی هم بر سگان  ** گر نبودی نوبت آن بدرگان 
  • Onların kasti o Müslüman’ın gam yemesi, o geceyi aç geçirmesiydi.
  • قصدشان آن کان مسلمان غم خورد  ** شب برو در بی‌نوایی بگذرد 
  • Tanrı’ya teslim oldu, boynunu eğdi, dostlarım dedi, baş üstüne, dediğiniz gibi olsun. 2415
  • بود مغلوب او به تسلیم و رضا  ** گفت سمعا طاعة اصحابنا 
  • O gece yatıp uyudular, sabahleyin kalkıp kendilerini bezediler.
  • پس بخفتند آن شب و برخاستند  ** بامدادان خویش را آراستند 
  • Yüzlerini, ağızlarını yıkadılar. Her biri, kendi yolunca virdini okumaya koyuldu.
  • روی شستند و دهان و هر یکی  ** داشت اندر ورد راه و مسلکی 
  • Bir zaman virtlerine yüz tutup Tanrı’dan lûtuf ve ihsan dilediler.
  • یک زمانی هر کسی آورد رو  ** سوی ورد خویش از حق فضل‌جو 
  • Müminde ulu padişaha yüz tutar, Hıristiyan da Yahudi de; Mecusi de.
  • مومن و ترسا جهود و گبر و مغ  ** جمله را رو سوی آن سلطان الغ 
  • Hattâ taş, toprak, dağ ve suyun bile Tanrı’ya gizli bir duası, ilticası vardır. 2420
  • بلک سنگ و خاک و کوه و آب را  ** هست واگشت نهانی با خدا 
  • Bu sözün sonu gelmez. Her üç dostta ibadetlerini bitirdikten sonra dostçasına birbirlerine yüz çevirdiler.
  • این سخن پایان ندارد هر سه یار  ** رو به هم کردند آن دم یاروار 
  • Biri dedi ki: Her birimiz gördüğü rüyayı anlatsın.
  • آن یکی گفتا که هر یک خواب خویش  ** آنچ دید او دوش گو آور به پیش 
  • Kimin rüyası daha güzelse bu helvayı o yesin, üstün olan alt olanın payını alsın.
  • هرکه خوابش بهتر این را او خورد  ** قسم هر مفضول را افضل برد 
  • Aklı en üstün olanın yemesi herkesin yemesi demektir.
  • آنک اندر عقل بالاتر رود  ** خوردن او خوردن جمله بود 
  • Onun nurlarla dolu olan canı üstün gelmiştir, arda kalanların derdine o deva eder. 2425
  • فوق آمد جان پر انوار او  ** باقیان را بس بود تیمار او 
  • Akıllılar, ebediliğe ulaşmışlardır. Şu halde onların vücudu ile bu âlemde mâna bakımından bâkidir.
  • عاقلان را چون بقا آمد ابد  ** پس به معنی این جهان باقی بود 
  • Bunu üzerine önce Yahudi gördüğünü söyledi, geceleyin ruhu nerelerde gezdiyse anlattı.
  • پس جهود آورد آنچ دیده بود  ** تا کجا شب روح او گردیده بود 
  • Dedi ki: Yolda önüme Musa çıktı. Öyledir, kedi rüyasında yağlı kuyruk görür.
  • گفت در ره موسی‌ام آمد به پیش  ** گربه بیند دنبه اندر خواب خویش 
  • Musa’nın ardında Tur dağına gittim. Ben de Musa’da Tur dağı da nura gark olduk, görünmez bir hale geldik.
  • در پی موسی شدم تا کوه طور  ** هر سه‌مان گشتیم ناپیدا ز نور 
  • O güneşin nuru ile üç gölge de mahvoldu. Ondan sonra o nurdan bir kapı açıldı. 2430
  • هر سه سایه محو شد زان آفتاب  ** بعد از آن زان نور شد یک فتح باب 
  • O nurun içinden bir başka nur göründü. O ikinci nur, çabucak yüceldi.
  • نور دیگر از دل آن نور رست  ** پس ترقی جست آن ثانیش چست 
  • Ben de, Musa’da, Tur dağı da... Üçümüzde o nurun doğmasıyla kaybolduk.
  • هم من و هم موسی و هم کوه طور  ** هر سه گم گشتیم زان اشراق نور 
  • Ondan sonra gördüm, Tanrı nuru, ona üfürünce dağ üçe ayrıldı.
  • بعد از آن دیدم که که سه شاخ شد  ** چونک نور حق درو نفاخ شد 
  • Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
  • وصف هیبت چون تجلی زد برو  ** می‌سکست از هم همی‌شد سو به سو 
  • Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı. 2435
  • آن یکی شاخ که آمد سوی یم  ** گشت شیرین آب تلخ هم‌چو سم 
  • İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
  • آن یکی شاخش فرو شد در زمین  ** چشمه‌ی دارو برون آمد معین