- Ondan sonra gördüm, Tanrı nuru, ona üfürünce dağ üçe ayrıldı.
- بعد از آن دیدم که که سه شاخ شد ** چونک نور حق درو نفاخ شد
- Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
- وصف هیبت چون تجلی زد برو ** میسکست از هم همیشد سو به سو
- Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı. 2435
- آن یکی شاخ که آمد سوی یم ** گشت شیرین آب تلخ همچو سم
- İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
- آن یکی شاخش فرو شد در زمین ** چشمهی دارو برون آمد معین
- Tertemiz vahyin kutluluğundan o sular, bütün hastalara şifa kesildi.
- که شفای جمله رنجوران شد آب ** از همایونی وحی مستطاب
- Öbür parçası da derhal uçup da Kâbe’nin yanına gitti, Arafat dağı oldu.
- آن یکی شاخ دگر پرید زود ** تا جوار کعبه که عرفات بود
- Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, ne fazlalığı.
- باز از آن صعقه چو با خود آمدم ** طور بر جا بد نه افزون و نه کم
- Fakat Musa’nın ayağı altında buz gibi eriyordu. Ne çukuru kaldı ne tepesi. 2440
- لیک زیر پای موسی همچو یخ ** میگدازید او نماندش شاخ و شخ
- Heybetten yerle bir oldu, tepesi de o heybetle eteğiyle birleşti.
- با زمین هموار شد که از نهیب ** گشت بالایش از آن هیبت نشیب
- Derken yine kendime geldim, gördüm ki Tur’la Musa, eskisi gidi durmakta.
- باز با خود آمدم زان انتشار ** باز دیدم طور و موسی برقرار
- Yalnız dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk var.
- وآن بیابان سر به سر در ذیل کوه ** پر خلایق شکل موسی در وجوه
- Onun gibi onların ellerinde de birer asâ var, hırkası, tıpkı onların hırkasına benziyor. Hepside eteğini çemremiş kendi turuna gitmekte.
- چون عصا و خرقهی او خرقهشان ** جمله سوی طور خوش دامن کشان
- Hepsi ellerini duaya kaldırmış, “Rabbim bana görün” demeye koyulmuş. 2445
- جمله کفها در دعا افراخته ** نغمهی ارنی به هم در ساخته
- Sonra yine o dalgınlıktan kendime geldim, her birinin sureti bana başka türlü göründü.
- باز آن غشیان چو از من رفت زود ** صورت هر یک دگرگونم نمود
- Hepsi de Tanrı âşığı peygamberdi bunların. Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu.
- انبیا بودند ایشان اهل ود ** اتحاد انبیاام فهم شد
- Bu sırada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmişti bunlar.
- باز املاکی همی دیدم شگرف ** صورت ایشان بد از اجرام برف
- Bunlardan başka yardım dileyen bir halka melek daha vardı ki onlarda ateşten yaratılmışlardı.
- حلقهی دیگر ملایک مستعین ** صورت ایشان به جمله آتشین
- O çıfıt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardır ki sonu iyi olur. 2450
- زین نسق میگفت آن شخص جهود ** بس جهودی که آخرش محمود بود
- Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya.
- هیچ کافر را به خواری منگرید ** که مسلمان مردنش باشد امید
- Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamı ile yüzünü çeviriyorsun.
- چه خبر داری ز ختم عمر او ** تا بگردانی ازو یکباره رو
- Ondan sonra Hıristiyan söze geldi. Dedi ki: Rüyada Mesih göründü..
- بعد از ان ترسا در آمد در کلام ** که مسیحم رو نمود اندر منام
- Onunla dördüncü kat göğe âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım.
- من شدم با او به چارم آسمان ** مرکز و مثوای خورشید جهان
- Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu âlemdeki alâmetlere hiç benzemiyorlardı. 2455
- خود عجبهای قلاع آسمان ** نسبتش نبود به آیات جهان
- Oğulların gökçeği, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
- هر کسی دانند ای فخر البنین ** که فزون باشد فن چرخ از زمین
- Öküz, deve ve koç, yolda bir deste ot buldular. Her biri ben yiyeceğim dedi.
- حکایت اشتر و گاو و قج که در راه بند گیاه یافتند هر یکی میگفت من خورم
- Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bağ ot buldular.
- اشتر و گاو و قجی در پیش راه ** یافتند اندر روش بندی گیاه