- Yalnız dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk var.
- وآن بیابان سر به سر در ذیل کوه ** پر خلایق شکل موسی در وجوه
- Onun gibi onların ellerinde de birer asâ var, hırkası, tıpkı onların hırkasına benziyor. Hepside eteğini çemremiş kendi turuna gitmekte.
- چون عصا و خرقهی او خرقهشان ** جمله سوی طور خوش دامن کشان
- Hepsi ellerini duaya kaldırmış, “Rabbim bana görün” demeye koyulmuş. 2445
- جمله کفها در دعا افراخته ** نغمهی ارنی به هم در ساخته
- Sonra yine o dalgınlıktan kendime geldim, her birinin sureti bana başka türlü göründü.
- باز آن غشیان چو از من رفت زود ** صورت هر یک دگرگونم نمود
- Hepsi de Tanrı âşığı peygamberdi bunların. Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu.
- انبیا بودند ایشان اهل ود ** اتحاد انبیاام فهم شد
- Bu sırada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmişti bunlar.
- باز املاکی همی دیدم شگرف ** صورت ایشان بد از اجرام برف
- Bunlardan başka yardım dileyen bir halka melek daha vardı ki onlarda ateşten yaratılmışlardı.
- حلقهی دیگر ملایک مستعین ** صورت ایشان به جمله آتشین
- O çıfıt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardır ki sonu iyi olur. 2450
- زین نسق میگفت آن شخص جهود ** بس جهودی که آخرش محمود بود
- Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya.
- هیچ کافر را به خواری منگرید ** که مسلمان مردنش باشد امید
- Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamı ile yüzünü çeviriyorsun.
- چه خبر داری ز ختم عمر او ** تا بگردانی ازو یکباره رو
- Ondan sonra Hıristiyan söze geldi. Dedi ki: Rüyada Mesih göründü..
- بعد از ان ترسا در آمد در کلام ** که مسیحم رو نمود اندر منام
- Onunla dördüncü kat göğe âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım.
- من شدم با او به چارم آسمان ** مرکز و مثوای خورشید جهان
- Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu âlemdeki alâmetlere hiç benzemiyorlardı. 2455
- خود عجبهای قلاع آسمان ** نسبتش نبود به آیات جهان
- Oğulların gökçeği, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
- هر کسی دانند ای فخر البنین ** که فزون باشد فن چرخ از زمین
- Öküz, deve ve koç, yolda bir deste ot buldular. Her biri ben yiyeceğim dedi.
- حکایت اشتر و گاو و قج که در راه بند گیاه یافتند هر یکی میگفت من خورم
- Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bağ ot buldular.
- اشتر و گاو و قجی در پیش راه ** یافتند اندر روش بندی گیاه
- Koç dedi ki: Bunu paylaşırsak hiç birimiz doymayacağız.
- گفت قج بخش ار کنیم این را یقین ** هیچ کس از ما نگردد سیر ازین
- Fakat kimin ömrü daha artıksa bu otu o yesin.
- لیک عمر هرکه باشد بیشتر ** این علف اوراست اولی گو بخور
- Yaşlılara hürmet Mustafa’nın sünnetlerindendir çünkü. 2460
- که اکابر را مقدم داشتن ** آمدست از مصطفی اندر سنن
- Aşağılık kişilerin hükmettiği bu devirde ise halk, yaşlıları iki yerde öne geçirirler.
- گرچه پیران را درین دور لام ** در دو موضع پیش میدارند عام
- Ya ateş gibi sıcak yemeğe buyur derler, yahut bakımsızlıktan yıkılacak dereceye gelen köprüde ileri sürerler.
- یا در آن لوتی که آن سوزان بود ** یا بر آن پل کز خلل ویران بود
- Aşağılık kişiler kötü bir maksatları olmadıkça bir şeyhi, bir büyüğü, bir kılavuzu ağırlamazlar.
- خدمت شیخی بزرگی قایدی ** عام نارد بیقرینهی فاسدی
- Onların hayırları budur, artık kötülüklerini var sen kıyas et.
- خیرشان اینست چه بود شرشان ** قبحشان را باز دان از فرشان
- Bir padişah camiye gidiyordu. Yaverleri, sopalı memurları, halkı dövmedeydi. 2465
- سوی جامع میشد آن یک شهریار ** خلق را میزد نقیب و چوبدار
- Sopalı damlar, birinin başını yarıyor, öbürünün gömleğini yırtıyor, padişaha yol açıyorlardı.
- آن یکی را سر شکستی چوبزن ** و آن دگر را بر دریدی پیرهن
- O arada bir yoksul da yasakçılardan suçsuz olarak on sopa yedi.
- در میانه بیدلی ده چوب خورد ** بیگناهی که برو از راه برد