English    Türkçe    فارسی   

6
2444-2468

  • Onun gibi onların ellerinde de birer asâ var, hırkası, tıpkı onların hırkasına benziyor. Hepside eteğini çemremiş kendi turuna gitmekte.
  • چون عصا و خرقه‌ی او خرقه‌شان  ** جمله سوی طور خوش دامن کشان 
  • Hepsi ellerini duaya kaldırmış, “Rabbim bana görün” demeye koyulmuş. 2445
  • جمله کفها در دعا افراخته  ** نغمه‌ی ارنی به هم در ساخته 
  • Sonra yine o dalgınlıktan kendime geldim, her birinin sureti bana başka türlü göründü.
  • باز آن غشیان چو از من رفت زود  ** صورت هر یک دگرگونم نمود 
  • Hepsi de Tanrı âşığı peygamberdi bunların. Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu.
  • انبیا بودند ایشان اهل ود  ** اتحاد انبیاام فهم شد 
  • Bu sırada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmişti bunlar.
  • باز املاکی همی دیدم شگرف  ** صورت ایشان بد از اجرام برف 
  • Bunlardan başka yardım dileyen bir halka melek daha vardı ki onlarda ateşten yaratılmışlardı.
  • حلقه‌ی دیگر ملایک مستعین  ** صورت ایشان به جمله آتشین 
  • O çıfıt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardır ki sonu iyi olur. 2450
  • زین نسق می‌گفت آن شخص جهود  ** بس جهودی که آخرش محمود بود 
  • Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya.
  • هیچ کافر را به خواری منگرید  ** که مسلمان مردنش باشد امید 
  • Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamı ile yüzünü çeviriyorsun.
  • چه خبر داری ز ختم عمر او  ** تا بگردانی ازو یک‌باره رو 
  • Ondan sonra Hıristiyan söze geldi. Dedi ki: Rüyada Mesih göründü..
  • بعد از ان ترسا در آمد در کلام  ** که مسیحم رو نمود اندر منام 
  • Onunla dördüncü kat göğe âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım.
  • من شدم با او به چارم آسمان  ** مرکز و مثوای خورشید جهان 
  • Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu âlemdeki alâmetlere hiç benzemiyorlardı. 2455
  • خود عجب‌های قلاع آسمان  ** نسبتش نبود به آیات جهان 
  • Oğulların gökçeği, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
  • هر کسی دانند ای فخر البنین  ** که فزون باشد فن چرخ از زمین 
  • Öküz, deve ve koç, yolda bir deste ot buldular. Her biri ben yiyeceğim dedi.
  • حکایت اشتر و گاو و قج که در راه بند گیاه یافتند هر یکی می‌گفت من خورم 
  • Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bağ ot buldular.
  • اشتر و گاو و قجی در پیش راه  ** یافتند اندر روش بندی گیاه 
  • Koç dedi ki: Bunu paylaşırsak hiç birimiz doymayacağız.
  • گفت قج بخش ار کنیم این را یقین  ** هیچ کس از ما نگردد سیر ازین 
  • Fakat kimin ömrü daha artıksa bu otu o yesin.
  • لیک عمر هرکه باشد بیشتر  ** این علف اوراست اولی گو بخور 
  • Yaşlılara hürmet Mustafa’nın sünnetlerindendir çünkü. 2460
  • که اکابر را مقدم داشتن  ** آمدست از مصطفی اندر سنن 
  • Aşağılık kişilerin hükmettiği bu devirde ise halk, yaşlıları iki yerde öne geçirirler.
  • گرچه پیران را درین دور لام  ** در دو موضع پیش می‌دارند عام 
  • Ya ateş gibi sıcak yemeğe buyur derler, yahut bakımsızlıktan yıkılacak dereceye gelen köprüde ileri sürerler.
  • یا در آن لوتی که آن سوزان بود  ** یا بر آن پل کز خلل ویران بود 
  • Aşağılık kişiler kötü bir maksatları olmadıkça bir şeyhi, bir büyüğü, bir kılavuzu ağırlamazlar.
  • خدمت شیخی بزرگی قایدی  ** عام نارد بی‌قرینه‌ی فاسدی 
  • Onların hayırları budur, artık kötülüklerini var sen kıyas et.
  • خیرشان اینست چه بود شرشان  ** قبحشان را باز دان از فرشان 
  • Örnek
  • مثل 
  • Bir padişah camiye gidiyordu. Yaverleri, sopalı memurları, halkı dövmedeydi. 2465
  • سوی جامع می‌شد آن یک شهریار  ** خلق را می‌زد نقیب و چوبدار 
  • Sopalı damlar, birinin başını yarıyor, öbürünün gömleğini yırtıyor, padişaha yol açıyorlardı.
  • آن یکی را سر شکستی چوب‌زن  ** و آن دگر را بر دریدی پیرهن 
  • O arada bir yoksul da yasakçılardan suçsuz olarak on sopa yedi.
  • در میانه بی‌دلی ده چوب خورد  ** بی‌گناهی که برو از راه برد 
  • Kanlar içinde kaldı. Padişaha yüz dönüp dedi ki: Şu apaçık zulme bak, gizlisini ne soruyorsun?
  • خون چکان رو کرد با شاه و بگفت  ** ظلم ظاهر بین چه پرسی از نهفت