English    Türkçe    فارسی   

6
2479-2503

  • Deve, öküzle koçtan bu sözleri duyunca çok şaşırdı. Başını indirip otu aldı.
  • چون شنید از گاو و قج اشتر شگفت  ** سر فرود آورد و آن را برگرفت 
  • Havaya kaldırdı. Hiçbir söz söylemeden o esrik deve,otu yedi, sonra dedi kİ: 2480
  • در هوا بر داشت آن بند قصیل  ** اشتر بختی سبک بی‌قال و قیل 
  • Benim için doğum tarihine zaten hacet yok. Bende bu çeşit gövde ve bu uzun boy varken buna ne hacet?
  • که مرا خود حاجت تاریخ نیست  ** کین چنین جسمی و عالی گردنیست 
  • Yavrum, herkes bilir ki ben, sizden küçük değilim.
  • خود همه کس داند ای جان پدر  ** که نباشم از شما من خردتر 
  • Akıl, fikir sahipleri, bilirler ki yaratılışım sizden üstündür.
  • داند این را هرکه ز اصحاب نهاست  ** که نهاد من فزون‌تر از شماست 
  • Hıristiyan da, hepiniz bilirsiniz ki dedi bu yüce gök, şu eski yeryüzünden yüzlerce defa geniştir.
  • جملگان دانند کین چرخ بلند  ** هست صد چندان که این خاک نژند 
  • Nerede gökyüzünün acayip genişlikleri, nerede şu yerin köşeleri, bucakları? 2485
  • کو گشاد رقعه‌های آسمان  ** کو نهاد بقعه‌های خاکدان 
  • Müslümanın, arkadaşları olan Yahudi ve Hıristiyana gördüğü rüyayı söylemesi ve onların hayıflanmaları
  • جواب گفتن مسلمان آنچ دید به یارانش جهود و ترسا و حسرت خوردن ایشان 
  • Müslüman, bunu üzerine dedi ki: Dostlar, sultanım Mustafa zuhur etti.
  • پس مسلمان گفت ای یاران من  ** پیشم آمد مصطفی سلطان من 
  • Bana dedi ki: Onların birisi Tur’a gitti, Tanrı Kelim’ine arkadaş oldu, aşk tavlası oynamaya girişti.
  • پس مرا گفت آن یکی بر طور تاخت  ** با کلیم حق و نرد عشق باخت 
  • Öbürünü de sahip kıran İsa aldı, dördüncü kat göğe çıkardı.
  • وان دگر را عیسی صاحب‌قران  ** برد بر اوج چهارم آسمان 
  • Kalk a arda kalmış zarar görmüş adam! Bari o helva ile yahniyi sen ye.
  • خیز ای پس مانده‌ی دیده ضرر  ** باری آن حلوا و یخنی را بخور 
  • O hünerli, sanatlı kişiler, koştular; devlet ve mevki mektubunu okudular. 2490
  • آن هنرمندان پر فن راندند  ** نامه‌ی اقبال و منصب خواندند 
  • O iki faziletli er, lûtuf ve ihsanlar buldular, meleklere karıştılar.
  • آن دو فاضل فضل خود در یافتند  ** با ملایک از هنر در بافتند 
  • Ey arda kalmış sâf ve bön! Kalk, sıçra da helva kâsesinin başına otur!
  • ای سلیم گول واپس مانده هین  ** بر جه و بر کاسه‌ی حلوا نشین 
  • Bu sözü duyunca Hıristiyan’la Yahudi a haris dediler, yoksa helvayı yedin mi?
  • پس بگفتندش که آنگه تو حریص  ** ای عجیب خوردی ز حلوا و خبیص 
  • Müslüman, “O emrine itaat edilen padişah, emredince ben kimim ki buyruğuna uymayayım?
  • گفت چون فرمود آن شاه مطاع  ** من کی بودم تا کنم زان امتناع 
  • Sen Yahudi’sin Musa’nın emrinden baş çekebilir misin? Seni iyi ve kötü bir şeye koşsa emrinden nasıl olur da dışarı çıkabilirsin? 2495
  • تو جهود از امر موسی سر کشی  ** گر بخواند در خوشی یا ناخوشی 
  • Sen de Mesih’e tâbisin, hayır veya şer, herhangi bir işte Mesih’in emrine karşı durabilir misin?
  • تو مسیحی هیچ از امر مسیح  ** سر توانی تافت در خیر و قبیح 
  • E... Artık ben nasıl olur da peygamberlerin övündüğü Peygamberimin emrinden dışarı çıkabilirim? Helvayı yedim tabiî, şimdi de sarhoşum işte!” dedi.
  • من ز فخر انبیا سر چون کشم  ** خورده‌ام حلوا و این دم سرخوشم 
  • Bunun üzerine vallahi dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya, bizim yüzlerce rüyamızdan üstün.
  • پس بگفتندش که والله خواب راست  ** تو بدیدی وین به از صد خواب ماست 
  • Ey neşeli zat, senin uykun, uyanıklık. Rüyanın eserini uyanıklıkla bile görüyorsun.
  • خواب تو بیداریست ای بو بطر  ** که به بیداری عیانستش اثر 
  • Sen de faziletten, yiğitlikten, hünerden geç, iş hizmette ve güzel huydadır. 2500
  • در گذر از فضل و از جهدی و فن  ** کار خدمت دارد و خلق حسن 
  • Tanrı, bizi bunun için meydana getirdi. “İnsanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım, cinleri de” dedi.
  • بهر این آوردمان یزدان برون  ** ما خلقت الانس الا یعبدون 
  • Samiri’nin hüneri, neyini fazlalaştırdı ki? O hüner kendisini Tanrı kapısından sürdürdü.
  • سامری را آن هنر چه سود کرد  ** کان فن از باب اللهش مردود کرد 
  • Kaarun’un başına kimya bilgisinden neler geldi? Seyret de bak. Yer, onu ta dibine kadar çekti.
  • چه کشید از کیمیا قارون ببین  ** که فرو بردش به قعر خود زمین