- Huzurda oturdu mu öyle bir güldürürdü ki padişah, kahkaha atarken iki eliyle karnını tutmaya mecbur olurdu.
- آن چنان خندانش کردی در نشست ** که گرفتی شه شکم را با دو دست
- Kahkahadan terlere batar, yüzüstü yerlere yıkılırdı.
- که ز زور خنده خوی کردی تنش ** رو در افتادی ز خنده کردنش
- Bu günse yüzü sapsarıydı, suratı asıktı. Parmağını ağzına götürüp sus padişahım diyordu. Bu ne haldi? 2535
- باز امروز این چنین زرد و ترش ** دست بر لب میزند کای شه خمش
- Padişah, ne felâket var acaba diye vehimlendikçe vehimleniyor, hayallendikçe hayalleniyordu.
- وهم در وهم و خیال اندر خیال ** شاه را تا خود چه آید از نکال
- Harzemşah, pek zâlimdi, pek kan dökücüydü. Padişahın gönlünde o yüzden zaten gam, gussa vardı.
- که دل شه با غم و پرهیز بود ** زانک خوارمشاه بس خونریز بود
- O taraflardaki birçok padişahları ya hileyle, ya kuvvetle öldürmüş, yok etmişti o inatçı.
- بس شهان آن طرف را کشته بود ** یا به حیله یا به سطوت آن عنود
- Tirmiz padişahı da bundan vehimleniyordu zaten. Delkak’ın halinden vehim büsbütün arttı.
- این شه ترمد ازو در وهم بود ** وز فن دلقک خود آن وهمش فزود
- Dedi ki: çabuk söyle, ne var? Kimden bu derece perişan oldun? 2540
- گفت زوتر بازگو تا حال چیست ** این چنین آشوب و شور تو ز کیست
- Delkak cevap verdi: Köyde duydum ki padişah, her ana caddenin başında bir tellal bağırtmış.
- گفت من در ده شنیدم آنک شاه ** زد منادی بر سر هر شاهراه
- Üç günde Semerkant’a kadar gidecek adama hazineler bağışlatacağım demiş.
- که کسی خواهم که تازد در سه روز ** تا سمرقند و دهم او را کنوز
- Koşa, koşa aceleyle geldim ki ben de o kudret olmadığını söyleyeyim.
- من شتابیدم بر تو بهر آن ** تا بگویم که ندارم آن توان
- Benden böyle çeviklik gelmez. Hiç olmazsa bunu benden umma!
- این چنین چستی نیاید از چو من ** باری این اومید را بر من متن
- Padişah hay canına lânet olsun dedi, şehre yüzlerce korku saldın. 2545
- گفت شه لعنت برین زودیت باد ** که دو صد تشویش در شهر اوفتاد
- A ham herif, bu kadar şey için ota da ateş saldın, otlağa da.
- از برای این قدر خامریش ** آتش افکندی درین مرج و حشیش
- Şu davullu, bayraklı hamlar da, biz yokluk yurdundan haberciyiz diye bağırıp dururlar ya!
- همچو این خامان با طبل و علم ** که الاقانیم در فقر و عدم
- Hepsi dünyaya bir şeyhlik lâfıdır atmış, kendisini Beyazıd yerine koymuştur.
- لاف شیخی در جهان انداخته ** خویشتن را بایزیدی ساخته
- Kendi kendine yola girmiş, kendi kendine ulaşmış; bir dava yurdunda meclis kurmuştur.
- هم ز خود سالک شده واصل شده ** محفلی واکرده در دعویکده
- Kendi kendisine gelin güvey olan gibi. Kız tarafını hiç bundan haberi yokken güvey evi birbirine girer. 2550
- خانهی داماد پرآشوب و شر ** قوم دختر را نبوده زین خبر
- İş yarıdan yarıya düzeldi, biz, bize gereken şartları yerine getirdik.
- ولوله که کار نیمی راست شد ** شرطهایی که ز سوی ماست شد
- Evleri süpürdük, bezedik. Bu hevesle âdeta sarhoş olduk, bu işe hoş bir surette giriştik der.
- خانهها را روفتیم آراستیم ** زین هوس سرمست و خوش برخاستیم
- Fakat o taraftan bir haber geldi mi hayır. O damdan bir kuş uçup bu yana ulaştı mı? Hayır!
- زان طرف آمد یکی پیغام نی ** مرغی آمد این طرف زان بام نی
- Bu birbiri üstüne ulanan elçilikler, bu gürültü patırtı üzerine o taraftan size bir cevap geldi mi? Ne gezer?
- زین رسالات مزید اندر مزید ** یک جوابی زان حوالیتان رسید
- Gelmedi ama sevgilimiz biliyor ya. Mutlaka gönülden gönle yol vardır derler. 2555
- نی ولیکن یار ما زین آگهست ** زانک از دل سوی دل لا بد رهست
- Peki ama umduğumuz sevgiliden niye mektubumuza cevap gelmedi, niye yol bomboş öyleyse?
- پس از آن یاری که اومید شماست ** از جواب نامه ره خالی چراست
- Gizli aşikâr yüzlerce nişane var, fakat yeter, bu kapının perdesini bundan fazla açma.
- صد نشانست از سرار و از جهار ** لیک بس کن پرده زین در بر مدار