English    Türkçe    فارسی   

6
261-285

  • Ey emin kişi, bilgide ne kadar ileri gidersen git onunla gaybı gören gözün açılmaz ki!
  • Can gözü açık olmayan, sakaldan, sarıktan başka bir şey görmez, adamın ileri, yahut geri oluşunu, onu tarif edenden sorup öğrenir.
  • Ey ârif, sen, birsini anlamak için onu bilen, söyleyip tarif eden kişiye müracaat etmezsin. Çünkü sen, doğmuş, parıl, parıl parlamakta olan bir nursun.
  • Senin takvan, dinin var, iyi işler işlersin, öyle ki âlem onlarla düzelir, kurtuluşa erer.
  • Kendisine öyle temiz ve iyi bir damat seçti ki bütün halkın övündüğü kişiydi o. 265
  • Kadınlar onun malı yok, mülkü yok, ululuğu yok, güzel değil, başına buyruk değil dediler.
  • Adam dedi ki: Onlar dine, zâhitliğe uymuş adamlar. O da yeryüzünde altını olmayan bir define.
  • Hâsılı armağanlar sunuldu, nişan yapıldı, kumaşlar gönderildi, kızın verileceği ortalığa yayıldı.
  • Evde küçük bir köle vardı. Bu sıralarda hastalandı, yanıp yakılmaya, eriyip solmaya başladı.
  • Hummaya tutulmuş bir hasta gibi eriyordu. Hekim, hastalığını anlayamadı. 270
  • Akıl diyordu ki: Onun illeti, gönül illeti. Beden ilâcı gönlüne tesir etmez ki.
  • Bu sevda yüzünden köleciğin gönlü yaralıydı ama derdini kimseciklere söyleyemiyordu.
  • Bir gece zengin adam karısına dedi ki: Kimseye duyurmadan, gizlice onun halini sor soruştur bakalım.
  • Sen onun anası sayılırsın. Derdini sana açar elbette.
  • Kadın, bu sözü kulağına koyunca ertesi gün kölenin yanına gitti. 275
  • Yüzlerce nazla, muhabbetle başını karıştırmaya, saçlarını taramaya başladı.
  • Şefkatli analar gibi onu yumuşattı, nihayet söyletmeye muvaffak oldu.
  • Köle dedi ki: Senden bunu mu umardım ben? Kızını inatçı bir yabancıya veresin.
  • Bizim efendimizin kızı olsun, biz de ona âşık olalım da o başkasına varsın? Yazık değil mi?
  • Kadın bu söze öyle kızdı ki onu dövüp damdan aşağıya atmak istedi. 280
  • O kim oluyor diyordu, bir kahpenin Hintli bir oğlu. Nasıl oluyor da bir efendinin kızına tamah ediyor?
  • Fakat bunları içinden söylemekle beraber sabretmek daha doğru deyip kendini tuttu. Kocasına, dinle şu şaşılacak şeyi dedi..
  • Biz, onu güvenilir bir adam sanıyorduk, umarmıydık böyle bir çalıkuşunun hain çıkacağını?
  • Efendinin, karısına “Sabret,köleyi tekdir etme. Ben onu bu tamahtan öyle bir geçiririm ki ne şiş yanar,ne kebap” demesi.
  • Efendi dedi ki: “Sabret. Ona de ki: Kızı ona vermez sana veririz.
  • Bu suretle belki gönlünden o sevdayı çıkarırız. Sen hele bir hoşça bak, ben nasıl onu bu işten vazgeçiririm? 285