Ey ârif, sen, birsini anlamak için onu bilen, söyleyip tarif eden kişiye müracaat etmezsin. Çünkü sen, doğmuş, parıl, parıl parlamakta olan bir nursun.
عارفا تو از معرف فارغی ** خود همیبینی که نور بازغی
Senin takvan, dinin var, iyi işler işlersin, öyle ki âlem onlarla düzelir, kurtuluşa erer.
کار تقوی دارد و دین و صلاح ** که ازو باشد بدو عالم فلاح
Kendisine öyle temiz ve iyi bir damat seçti ki bütün halkın övündüğü kişiydi o. 265
کرد یک داماد صالح اختیار ** که بد او فخر همه خیل و تبار
Kadınlar onun malı yok, mülkü yok, ululuğu yok, güzel değil, başına buyruk değil dediler.
پس زنان گفتند او را مال نیست ** مهتری و حسن و استقلال نیست
Adam dedi ki: Onlar dine, zâhitliğe uymuş adamlar. O da yeryüzünde altını olmayan bir define.
گفت آنها تابع زهدند و دین ** بیزر او گنجیست بر روی زمین
Hâsılı armağanlar sunuldu, nişan yapıldı, kumaşlar gönderildi, kızın verileceği ortalığa yayıldı.
چون به جد تزویج دختر گشت فاش ** دست پیمان و نشانی و قماش
Evde küçük bir köle vardı. Bu sıralarda hastalandı, yanıp yakılmaya, eriyip solmaya başladı.
پس غلام خرد که اندر خانه بود ** گشت بیمار و ضعیف و زار زود
Hummaya tutulmuş bir hasta gibi eriyordu. Hekim, hastalığını anlayamadı. 270
همچو بیمار دقی او میگداخت ** علت او را طبیبی کم شناخت
Akıl diyordu ki: Onun illeti, gönül illeti. Beden ilâcı gönlüne tesir etmez ki.
عقل میگفتی که رنجش از دلست ** داروی تن در غم دل باطلست
Bu sevda yüzünden köleciğin gönlü yaralıydı ama derdini kimseciklere söyleyemiyordu.
آن غلامک دم نزد از حال خویش ** کز چه میآید برو در سینه نیش
Bir gece zengin adam karısına dedi ki: Kimseye duyurmadan, gizlice onun halini sor soruştur bakalım.
گفت خاتون را شبی شوهر که تو ** باز پرسش در خلا از حال او
Sen onun anası sayılırsın. Derdini sana açar elbette.
تو به جای مادری او را بود ** که غم خود پیش تو پیدا کند
Kadın, bu sözü kulağına koyunca ertesi gün kölenin yanına gitti. 275
چونک خاتون در گوش این کلام ** روز دیگر رفت نزدیک غلام
Yüzlerce nazla, muhabbetle başını karıştırmaya, saçlarını taramaya başladı.
پس سرش را شانه میکرد آن ستی ** با دو صد مهر و دلال و آشتی
Şefkatli analar gibi onu yumuşattı, nihayet söyletmeye muvaffak oldu.
آنچنان که مادران مهربان ** نرم کردش تا در آمد در بیان
Köle dedi ki: Senden bunu mu umardım ben? Kızını inatçı bir yabancıya veresin.
که مرا اومید از تو این نبود ** که دهی دختر به بیگانهی عنود
Bizim efendimizin kızı olsun, biz de ona âşık olalım da o başkasına varsın? Yazık değil mi?
خواجهزادهی ما و ما خستهجگر ** حیف نبود که رود جای دگر
Kadın bu söze öyle kızdı ki onu dövüp damdan aşağıya atmak istedi. 280
خواست آن خاتون ز خشمی که آمدش ** که زند وز بام زیر اندازدش
O kim oluyor diyordu, bir kahpenin Hintli bir oğlu. Nasıl oluyor da bir efendinin kızına tamah ediyor?
کو که باشد هندوی مادرغری ** که طمع دارد به خواجه دختری
Fakat bunları içinden söylemekle beraber sabretmek daha doğru deyip kendini tuttu. Kocasına, dinle şu şaşılacak şeyi dedi..
گفت صبر اولی بود خود را گرفت ** گفت با خواجه که بشنو این شگفت
Biz, onu güvenilir bir adam sanıyorduk, umarmıydık böyle bir çalıkuşunun hain çıkacağını?
این چنین گراء کی خاین بود ** ما گمان برده که هست او معتمد
Efendinin, karısına “Sabret,köleyi tekdir etme. Ben onu bu tamahtan öyle bir geçiririm ki ne şiş yanar,ne kebap” demesi.
صبر فرمودن خواجه مادر دختر را کی غلام را زجر مکن من او را بیزجر ازین طمع باز آرم کی نه سیخ سوزد نه کباب خام ماند
Efendi dedi ki: “Sabret. Ona de ki: Kızı ona vermez sana veririz.
گفت خواجه صبر کن با او بگو ** که ازو ببریم و بدهیمش به تو
Bu suretle belki gönlünden o sevdayı çıkarırız. Sen hele bir hoşça bak, ben nasıl onu bu işten vazgeçiririm? 285
تا مگر این از دلش بیرون کنم ** تو تماشا کن که دفعش چون کنم
Sen gönlünü hoş tut,bunu iyice bil ki kızımız, hakikaten de senin eşindir.
تو دلش خوش کن بگو میدان درست ** که حقیقت دختر ما جفت تست
A güzel müşteri, evvelce bunu bilmiyorduk, mademki bildik, elbette kızımıza daha lâyıksın sen.
ما ندانستیم ای خوش مشتری ** چونک دانستیم تو اولیتری