Sofi dedi ki: Bugünkü de vaat, yarınki de. Dün yarım kuruş verseydin bugün elimde olsaydı. Buna, bugünkü vereceğin bir kuruştan da daha ziyade sevinirdim, yarın vereceğin yüz kuruştan da.
گفت دی نیم درم راضیترم ** زانک امروز این و فردا صد درم
Peşin sille, veresiye keremden hayırlıdır. İşte kafam önünde, başımı eğiyorum, vur, tek peşin olsun!
سیلی نقد از عطاء نسیه به ** نک قفا پیشت کشیدم نقد ده
Hele sille, senden geldikten sonra hiç gam yemem. Baş da o elin sarhoşudur, sille de.
خاصه آن سیلی که از دست توست ** که قفا و سیلیش مست توست
Ey canımın canı, ey yüzlerce cihan değer dost, aklını başına devşir, bu peşin şeyi ganimet say.
هین بیا ای جان جان و صد جهان ** خوش غنیمت دار نقد این زمان
Ay gibi yüzünü gece yolcularından gizleme. Ey akar su, bu arktan baş çekme. 2720
در مدزد آن روی مه از شب روان ** سرمکش زین جوی ای آب روان
Hep buradan da ak da ırmak kıyısı bu akar suyla gülsün, kenarlarında yaseminler boy atsın.
تا لب جو خندد از آب معین ** لب لب جو سر برآرد یاسمین
Uzaktan ırmak kıyısında sarhoş yeşillikler gördün mü bil ki orada su vardır.
چون ببینی بر لب جو سبزه مست ** پس بدان از دور که آنجا آب هست
Tanrı “Gönüllerindeki yüzlerinden anlaşılır” dedi. Yeşillikte yağmuru suyu anlatır.
گفت سیماهم وجوه کردگار ** که بود غماز باران سبزهزار
Yağmur gece yağarsa kimse görmez. Çünkü herkes uykuya dalmıştır.
گر ببارد شب نبیند هیچ کس ** که بود در خواب هر نفس و نفس
Ama her güzel gül bahçesi gizli bir yağmura delâlet eder. 2725
تازگی هر گلستان جمیل ** هست بر باران پنهانی دلیل
Kardeşim ben toprak hayvanlarındanım, sen su hayvanlarından. Fakat rahmet ve ihsan padişahısın.
ای اخی من خاکیم تو آبیی ** لیک شاه رحمت و وهابیی
Öyle lûtfet, öyle bir ihsan da bulun ki arada bir huzuruna gelebileyim.
آنچنان کن از عطا و از قسم ** که گه و بیگه به خدمت میرسم
Irmak kıyısında seni canla başla çağırıyorum ama sen merhamet edip cevap vermiyorsun.
بر لب جو من به جان میخوانمت ** مینبینم از اجابت مرحمت
Suya dalmama imkân yok. Çünkü terkibim topraktan meydana gelmiş.
آمدن در آب بر من بسته شد ** زانک ترکیبم ز خاکی رسته شد
Ya bir elçi gönder, yahut kerem et, bir nişâne ver de benim sesimi sana ulaştırsın. 2730
یا رسولی یا نشانی کن مدد ** تا ترا از بانگ من آگه کند
Bu iş için o iki dost konuşup görüştüler. Nihayet şuna karar verdiler:
بحث کردند اندرین کار آن دو یار ** آخر آن بحث آن آمد قرار
Bir uzun ip bulacaklardı. Bu ipin çekişi, onların sırrını birbirine duyuracaktı.
که به دست آرند یک رشتهی دراز ** تا ز جذب رشته گردد کشف راز
Fare, ipin bir ucunu sana karşı iki büklüm olan bu kulun ayağına bağlarız, öbür ucunu da senin ayağına.
یک سری بر پای این بندهی دوتو ** بست باید دیگرش بر پای تو
Bu suretle ikimiz, birbirimize ulanmış, bağlanmış oluruz; bir bedendeki can gibi birbirimize karışırız dedi.
تا به هم آییم زین فن ما دو تن ** اندر آمیزیم چون جان با بدن
Beden de canın ayağında bir ipe benzer, onu gökyüzünden yere çeker durur. 2735
هست تن چون ریسمان بر پای جان ** میکشاند بر زمینش ز آسمان
Can kurbağası, kendinden geçme suyuna hoş bir surette dalmışken, beden faresinden güzelce kurtulmuşken.
چغز جان در آب خواب بیهشی ** رسته از موش تن آید در خوشی
Beden faresi o iple yine onu çeker. Can, bu çekişten ne acılar tadar!
موش تن زان ریسمان بازش کشد ** چند تلخی زین کشش جان میچشد
Beyni kokmuş farenin çekişi olmasaydı kurbağa, suyun içinde rahatça yaşardı.
گر نبودی جذب موش گندهمغز ** عیشها کردی درون آب چغز
Bunun ötesini, gündüz olup da ecel uykusundan uyanınca güneşe nurlar bağışlayandan duyarsın.
باقیش چون روز برخیزی ز خواب ** بشنوی از نوربخش آفتاب
İpliğin bir ucunu benim ayağıma bağla, öbür ucunu kendi ayağına düğümle 2740
یک سر رشته گره بر پای من ** زان سر دیگر تو پا بر عقده زن