- Peşin sille, veresiye keremden hayırlıdır. İşte kafam önünde, başımı eğiyorum, vur, tek peşin olsun!
- سیلی نقد از عطاء نسیه به ** نک قفا پیشت کشیدم نقد ده
- Hele sille, senden geldikten sonra hiç gam yemem. Baş da o elin sarhoşudur, sille de.
- خاصه آن سیلی که از دست توست ** که قفا و سیلیش مست توست
- Ey canımın canı, ey yüzlerce cihan değer dost, aklını başına devşir, bu peşin şeyi ganimet say.
- هین بیا ای جان جان و صد جهان ** خوش غنیمت دار نقد این زمان
- Ay gibi yüzünü gece yolcularından gizleme. Ey akar su, bu arktan baş çekme. 2720
- در مدزد آن روی مه از شب روان ** سرمکش زین جوی ای آب روان
- Hep buradan da ak da ırmak kıyısı bu akar suyla gülsün, kenarlarında yaseminler boy atsın.
- تا لب جو خندد از آب معین ** لب لب جو سر برآرد یاسمین
- Uzaktan ırmak kıyısında sarhoş yeşillikler gördün mü bil ki orada su vardır.
- چون ببینی بر لب جو سبزه مست ** پس بدان از دور که آنجا آب هست
- Tanrı “Gönüllerindeki yüzlerinden anlaşılır” dedi. Yeşillikte yağmuru suyu anlatır.
- گفت سیماهم وجوه کردگار ** که بود غماز باران سبزهزار
- Yağmur gece yağarsa kimse görmez. Çünkü herkes uykuya dalmıştır.
- گر ببارد شب نبیند هیچ کس ** که بود در خواب هر نفس و نفس
- Ama her güzel gül bahçesi gizli bir yağmura delâlet eder. 2725
- تازگی هر گلستان جمیل ** هست بر باران پنهانی دلیل
- Kardeşim ben toprak hayvanlarındanım, sen su hayvanlarından. Fakat rahmet ve ihsan padişahısın.
- ای اخی من خاکیم تو آبیی ** لیک شاه رحمت و وهابیی
- Öyle lûtfet, öyle bir ihsan da bulun ki arada bir huzuruna gelebileyim.
- آنچنان کن از عطا و از قسم ** که گه و بیگه به خدمت میرسم
- Irmak kıyısında seni canla başla çağırıyorum ama sen merhamet edip cevap vermiyorsun.
- بر لب جو من به جان میخوانمت ** مینبینم از اجابت مرحمت
- Suya dalmama imkân yok. Çünkü terkibim topraktan meydana gelmiş.
- آمدن در آب بر من بسته شد ** زانک ترکیبم ز خاکی رسته شد
- Ya bir elçi gönder, yahut kerem et, bir nişâne ver de benim sesimi sana ulaştırsın. 2730
- یا رسولی یا نشانی کن مدد ** تا ترا از بانگ من آگه کند
- Bu iş için o iki dost konuşup görüştüler. Nihayet şuna karar verdiler:
- بحث کردند اندرین کار آن دو یار ** آخر آن بحث آن آمد قرار
- Bir uzun ip bulacaklardı. Bu ipin çekişi, onların sırrını birbirine duyuracaktı.
- که به دست آرند یک رشتهی دراز ** تا ز جذب رشته گردد کشف راز
- Fare, ipin bir ucunu sana karşı iki büklüm olan bu kulun ayağına bağlarız, öbür ucunu da senin ayağına.
- یک سری بر پای این بندهی دوتو ** بست باید دیگرش بر پای تو
- Bu suretle ikimiz, birbirimize ulanmış, bağlanmış oluruz; bir bedendeki can gibi birbirimize karışırız dedi.
- تا به هم آییم زین فن ما دو تن ** اندر آمیزیم چون جان با بدن
- Beden de canın ayağında bir ipe benzer, onu gökyüzünden yere çeker durur. 2735
- هست تن چون ریسمان بر پای جان ** میکشاند بر زمینش ز آسمان
- Can kurbağası, kendinden geçme suyuna hoş bir surette dalmışken, beden faresinden güzelce kurtulmuşken.
- چغز جان در آب خواب بیهشی ** رسته از موش تن آید در خوشی
- Beden faresi o iple yine onu çeker. Can, bu çekişten ne acılar tadar!
- موش تن زان ریسمان بازش کشد ** چند تلخی زین کشش جان میچشد
- Beyni kokmuş farenin çekişi olmasaydı kurbağa, suyun içinde rahatça yaşardı.
- گر نبودی جذب موش گندهمغز ** عیشها کردی درون آب چغز
- Bunun ötesini, gündüz olup da ecel uykusundan uyanınca güneşe nurlar bağışlayandan duyarsın.
- باقیش چون روز برخیزی ز خواب ** بشنوی از نوربخش آفتاب
- İpliğin bir ucunu benim ayağıma bağla, öbür ucunu kendi ayağına düğümle 2740
- یک سر رشته گره بر پای من ** زان سر دیگر تو پا بر عقده زن
- De bu kupkuru yerde iktiza edince ipi çekebileyim, sen de bu vesileyle benim derdimi anlayasın dedi.
- تا توانم من درین خشکی کشید ** مر ترا نک شد سر رشته پدید