- Gönül derdi ki: Mademki Tanrı taktiri böyle, bunu istiyor, ha olsun, ne yapalım?
- گوییی دل گویدی که میل او ** چون درین شد هرچه افتد باش گو
- Kendisini bundan gafil tutmaktaydı. Can da, onun ipiyle bağlanmış kalmıştı.
- خویش را زین هم مغفل میکند ** در عقالش جان معقل میکند
- O yüce kişi, taktir yüzünden mat olursa bu, alt olma değildir, Tanrı kazasına uğramadır.
- گر شود مات اندرین آن بوالعلا ** آن نباشد مات باشد ابتلا
- Bir musibet, onu yüzlerce musibetten kurtarır. Bir iniş onu yüceliklere çıkarır. 2765
- یک بلا از صد بلااش وا خرد ** یک هبوطش بر معارجها برد
- Hani ham bir şuh, bir şen adam gibi. Gece içtiği şarap, onu sarhoş etti, yüz binlerce ham kişinin sarhoşluğundan kurtardı.
- خام شوخی که رهانیدش مدام ** از خمار صد هزاران زشت خام
- Nihayet o da pişti, usta oldu, cihanın esirliğinden kurtuldu, hürriyete kavuştu.
- عاقبت او پخته و استاد شد ** جست از رق جهان و آزاد شد
- Zevali olmayan Tanrı şarabını içti, sarhoş oldu. Kendisine her şeyi, herkesi anlayacak bir kabiliyet geldi, halktan kurtuldu.
- از شراب لایزالی گشت مست ** شد ممیز از خلایق باز رست
- Onların gevşek ve taklitçi inanışlarından, görmez gözlerinin gördüğü hayalden halâs oldu.
- ز اعتقاد سست پر تقلیدشان ** وز خیال دیدهی بیدیدشان
- Şaşılacak şey! Onların anlayışı, bu nişanesiz denizin met ve cezrine ne yapabilecek ki? 2770
- ای عجب چه فن زند ادراکشان ** پیش جزر و مد بحر بینشان
- Bu yapılmış, düzülmüş mamureler, o çölden geldi. Saltanat, padişahlık, vezirlik, oradan verildi.
- زان بیابان این عمارتها رسید ** ملک و شاهی و وزارتها رسید
- Yokluk çölünden bu görünen âleme iştiyaklarla bölük bölük varlıklar gelip durmada.
- زان بیابان عدم مشتاق شوق ** میرسند اندر شهادت جوق جوق
- Bu çölden her akşam, her sabah kervan üstüne kervan geliyor.
- کاروان بر کاروان زین بادیه ** میرسد در هر مسا و غادیه
- Geliyor, biz geldik, nöbet bizim, siz gidin diye yerimizi yurdumuzu alıyor.
- آید و گیرد وثاق ما گرو ** که رسیدم نوبت ما شد تو رو
- Oğul, akıl gözünü açtı mı baba, hemencecik yükünü kağnıya koyuyor. 2775
- چون پسر چشم خرد را بر گشاد ** زود بابا رخت بر گردون نهاد
- O âlemden buraya bir ana yol var. Oradan buraya geliyorlar, buradan oraya gidiyorlar.;
- جادهی شاهست آن زین سو روان ** وآن از آن سو صادران و واردان
- İyi dikkat et. Oturmuşuz ama gidiyoruz, yeni bir yere hareket etmişiz, fakat görmüyorsun sen.
- نیک بنگر ما نشسته میرویم ** مینبینی قاصد جای نویم
- Sermayeni ağzını bugün için değil, ilerisi için, ileride bir iş yapmak için hazırlarsın.
- بهر حالی مینگیری راس مال ** بلک از بهر غرضها در مل
- Ey yola tapan, yolcu odur ki yüzü ve gidişi, ileriyedir.
- پس مسافر این بود ای رهپرست ** که مسیر و روش در مستقبلست
- Nitekim gönül perdesi ardından da anbean yorulmadan, usanmadan hayal alayı gelip durur. 2780
- همچنانک از پردهی دل بیکلال ** دم به دم در میرسد خیل خیال
- O düşünceler, hep bir fidanlıktan kopup gelmese nasıl olur da hepsi yol bulur, gönle gelip çatar?
- گر نه تصویرات از یک مغرساند ** در پی هم سوی دل چون میرسند
- Bölük, bölük düşünce ordumuz, susamış bir halde gönül çeşmesine geliyor.
- جوق جوق اسپاه تصویرات ما ** سوی چشمهی دل شتابان از ظما
- Testilerini doldurup gidiyorlar. Daima meydanda ve daima gizli bunlar.
- جرهها پر میکنند و میروند ** دایما پیدا و پنهان میشوند
- Düşünceleri, gökyüzünün yıldızları say. Fakat bunlar, başka bir gökyüzünde dönmedeler.
- فکرها را اختران چرخ دان ** دایر اندر چرخ دیگر آسمان
- Kutluluk gördün mü şükret, ihsanda bulun. Kötülük gördün mü sadaka ver, yargılanma dile! Çark vur. 2785
- سعد دیدی شکر کن ایثار کن ** نحس دیدی صدقه و استغفار کن
- Padişahım biz kimiz ki devlete, kutluluğa layık olalım? Sen gel, talihimi devlete döndür.
- ما کییم این را بیا ای شاه من ** طالعم مقبل کن و چرخی بزن