- Ahmet gibi... Onun canı da bir kement attı, kemendi ta göğe ulaştı.
- همچو احمد که کمند انداخت جانش ** تا کمندش برد سوی آسمانش
- Tanrı dedi ki: Ey gökyüzündeki Beyt-i Mâmur’a kement atan, atışı benden bil. “Attığın vakit sen atmadın ben attım” 2835
- گفت حقش ای کمندانداز بیت ** آن ز من دان ما رمیت اذ رمیت
- Nihayet dediler ki: Ey yüce ve vefalı dost, sen de söyle. Senin ne hünerin ne marifetin var?
- پس بپرسیدند زان شه کای سند ** مر ترا خاصیت اندر چه بود
- Sultan Mahmut dedi ki: Benim hünerim sakalımdadır. Onunla suçluları cezadan eziyetten kurtarırım.
- گفت در ریشم بود خاصیتم ** که رهانم مجرمان را از نقم
- Suçluları cellâtlara verdiler mi, sakalım oynayınca onlar kurtuluverirler.
- مجرمان را چون به جلادان دهند ** چون بجنبد ریش من زیشان رهند
- Acıyıp sakalımı oynattım mı öldürülmeden de kurtulurlar, dertten de, elemden de.
- چون بجنبانم به رحمت ریش را ** طی کنند آن قتل و آن تشویش را
- Hırsızlar, bu sözü duyunca kutbumuz sensin dediler; minnet gününde kurtuluşumuz senden olacak. 2840
- قوم گفتندش که قطب ما توی ** که خلاص روز محنتمان شوی
- بعد از آن جمله به هم بیرون شدند ** سوی قصرآن شه میمون شدند
- Bu sırada sağ taraftan bir köpek havladı. Köpek sesinden anlayan, köpek diyor ki dedi, padişah sizinle beraber.
- چون سگی بانگی بزد از سوی راست ** گفت میگوید که سلطان با شماست
- Kokudan anlayan bir yandaki toprağı kokladı, bu dedi, bir dul kadının odasının toprağı.
- خاک بو کرد آن دگر از ربوهای ** گفت این هست از وثاق بیوهای
- Kement atan, kemendini attı, yüksek bir duvara ulaştılar.
- پس کمند انداخت استاد کمند ** تا شدند آن سوی دیوار بلند
- Koku alan bir başka yeri kokladı, dedi ki: O eşsiz padişahın hazinesi burada. 2845
- جای دیگر خاک را چون بوی کرد ** گفت خاک مخزن شاهیست فرد
- Delik delen, duvarı deldi, hazineye girdiler. Her biri bir şeyler aldı.
- نقبزن زد نقب در مخزن رسید ** هر یکی از مخزن اسبابی کشید
- Bir hayli altın sırmalarla bezenmiş kumaş, ağır mücevherler alıp hemen gizlediler.
- بس زر و زربفت و گوهرهای زفت ** قوم بردند و نهان کردند تفت
- Padişah konakladıkları yeri, şekillerini, adlarını, yollarını iyice öğrendi.
- شه معین دید منزلگاهشان ** حلیه و نام و پناه و راهشان
- Onlardan gizlenip geri döndü. Sabahleyin divanda bu macerayı anlattı.
- خویش را دزدید ازیشان بازگشت ** روز در دیوان بگفت آن سرگذشت
- Hemen yiğit çavuşlar yolladılar. Hırsızları tutup bağladılar. 2850
- پس روان گشتند سرهنگان مست ** تا که دزدان را گرفتند و ببست
- Hepsini eli bağlı olarak divana getirdiler. Can korkusu ile tir tir titriyorlardı.
- دستبسته سوی دیوان آمدند ** وز نهیب جان خود لرزان شدند
- Padişahın huzurunda durdular. O ay gibi parlayan padişah, geceleyin kendileri ile arkadaşlık eden adamdı.
- چونک استادند پیش تخت شاه ** یار شبشان بود آن شاه چو ماه
- Geceleyin kimi görse gündüz şüphesiz bir surette tanıyan,
- آنک چشمش شب بهرکه انداختی ** روز دیدی بی شکش بشناختی
- Padişahı tahtında görünce bu adam dedi, geceleyin bizimle arkadaşlık eden adamdır.
- شاه را بر تخت دید و گفت این ** بود با ما دوش شبگرد و قرین
- Sakalında o kadar hüner, marifet vardı ya hani; bu tutulmamızda yine ondan oldu. 2855
- آنک چندین خاصیت در ریش اوست ** این گرفت ما هم از تفتیش اوست
- Gözü, padişahı tanımış olduğundan bu tanışıklıkla ağzını açtı, tesirli bir suretle söze başladı;
- عارف شه بود چشمش لاجرم ** بر گشاد از معرفت لب با حشم
- Dedi ki: “Nerede olursanız olun, o sizinledir” dedikleri bu padişah işte. Bizim yaptığımızı görüyor, sırrımızı duyuyordu.
- گفت و هو معکم این شاه بود ** فعل ما میدید و سرمان میشنود
- Gözüm, geceleyin padişahı tanıdı; Bütün gece onun ay gibi yüzü ile aşk oyununa girişti.
- چشم من ره برد شب شه را شناخت ** جمله شب با روی ماهش عشق باخت