English    Türkçe    فارسی   

6
2889-2913

  • Biz seni görmeyiz, fakat sen gece gündüz bizi görürsün. Sebebi görmemiz bizim gözümüzü bağlar.
  • ای یرانا لانراه روز و شب  ** چشم‌بند ما شده دید سبب 
  • Benim gözüm, gözler arasından seçildi de geceleyin güneşi gördü. 2890
  • چشم من از چشم‌ها بگزیده شد  ** تا که در شب آفتابم دیده شد 
  • Ey yüce, ey ulu Tanrı, o, senin lûtfundu. Lûtfun yüceliği, tamamlanmasındandır.
  • لطف معروف تو بود آن ای بهی  ** پس کمال البر فی اتمامه 
  • Yarabbi, nurumuzu kıyamette de fazlalaştır, tamamla. Bizi kahredici kötülüklerden kurtar.
  • یا رب اتمم نورنا فی الساهره  ** وانجنا من مفضحات قاهره 
  • Gece dostuna gündüz ayrılığı verme. Yakınlığı görmüş canı uzaklaştırma.
  • یار شب را روز مهجوری مده  ** جان قربت‌دیده را دوری مده 
  • Senden uzaklaşmak, dertli, veballi bir ölümdür. Hele bu ayrılık, bu uzaklaşma, buluştuktan sonra olursa!
  • بعد تو مرگیست با درد و نکال  ** خاصه بعدی که بود بعد الوصال 
  • Seni göreni gözsüz bırakma, ondan gizlenme. Bitmiş, boy atmış yeşilliğine su serp. 2895
  • آنک دیدستت مکن نادیده‌اش  ** آب زن بر سبزه‌ی بالیده‌اش 
  • Ben, yürüyüşte küstahlık etmedim, sen de ceza ve cefada aldırmazlıktan gelme.
  • من نکردم لا ابالی در روش  ** تو مکن هم لاابالی در خلش 
  • Yüzünü göreni, lûtfet, cemalinden uzaklaştırma.
  • هین مران از روی خود او را بعید  ** آنک او یک‌باره آن روی تو دید 
  • Senden başkasının yüzünü görmek, boğaza takılan bir zincirdir. “Tanrı’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır.”
  • دید روی جز تو شد غل گلو  ** کل شیء ما سوی الله باطل 
  • Bâtıldırlar ama bana hak görünmedeler. Çünkü bâtıl, bâtılları çeker.
  • باطل‌اند و می‌نمایندم رشد  ** زانک باطل باطلان را می‌کشد 
  • Yeryüzünde, gökyüzünde ne varsa hepsi de zerre zerre kehlibar gibi kendi cinsini çekmededir. 2900
  • ذره ذره کاندرین ارض و سماست  ** جنس خود را هر یکی چون کهرباست 
  • Mide, ta dibine kadar ekmeği çekmededir, ciğerdeki hararet, suyu.
  • معده نان را می‌کشد تا مستقر  ** می‌کشد مر آب را تف جگر 
  • Güzellerin çekici gözleri de buralarda döner, dolaşır, gül bahçelerindeki kokuları arar durur.
  • چشم جذاب بتان زین کویها  ** مغز جویان از گلستان بویها 
  • Çünkü gözün duygusu, rengi çeker; beyin ve burun, güzel kokuları.
  • زانک حس چشم آمد رنگ کش  ** مغز و بینی می‌کشد بوهای خوش 
  • Bu çekilişleri de sırları bilen Tanrı’dan bil. Sen, kendi çekişinle bizi buralardan kurtar Yarabbi!
  • زین کششها ای خدای رازدان  ** تو به جذب لطف خودمان ده امان 
  • Ey müşterimiz olan Tanrı, sen bu çekicilerden üstünsün. Âcizleri satın alırsan değer, yaraşır. 2905
  • غالبی بر جاذبان ای مشتری  ** شاید ار درماندگان را وا خری 
  • Kadir gecesi, o dolunayı tanıyan, susuz kişinin buluta yüz çevirmesi gibi yüzünü padişaha döndürdü.
  • رو به شه آورد چون تشنه به ابر  ** آنک بود اندر شب قدر آن بدر 
  • Dili de onundu zaten, canı da. Onun olan, ona küstahça söz söylese ne çıkar?
  • چون لسان وجان او بود آن او  ** آن او با او بود گستاخ‌گو 
  • Dedi ki: Biz can gibi balçığa kakılıp kaldık. Kıyamet gününde can güneşi sensin.
  • گفت ما گشتیم چون جان بند طین  ** آفتاب جان توی در یوم دین 
  • Ey gizlice yürüyen padişah, vakti geldi... Kerem et, hayırlısı ile bir sakalını oynat.
  • وقت آن شد ای شه مکتوم‌سیر  ** کز کرم ریشی بجنبانی به خیر 
  • Her birimiz hünerimizi gösterdik, fakat o hünerler, ancak bahtsızlığımızı arttırdı. 2910
  • هر یکی خاصیت خود را نمود  ** آن هنرها جمله بدبختی فزود 
  • O marifetler, boynumuzu bağladı, o mevkiler yüzünden baş aşağı düştük, alçaldık.
  • آن هنرها گردن ما را ببست  ** زان مناصب سرنگوساریم و پست 
  • O hünerler, boynumuza bağlanmış bir hurma lifi oldu. Ölüm günü, onların hiç birinden fayda yok.
  • آن هنر فی جیدنا حبل مسد  ** روز مردن نیست زان فنها مدد 
  • Ancak geceleyin gözü padişahı tanıyanın o güzel duygusu işe yarar.
  • جز همان خاصیت آن خوش‌حواس  ** که به شب بد چشم او سلطان‌شناس