English    Türkçe    فارسی   

6
3121-3145

  • Garip bunu duyunca bir nâra attı, kendisinden geçip gitti. Sanki o da, muhtesibin ardından can verdi.
  • Hemen yüzüne gül suyu serptiler, sular saçtılar. Yol arkadaşları, haline ağladılar.
  • Adam, geceye kadar kendisine gelemedi, gece yarısında gayb âleminden canı geri geldi, yarı ölü bir halde ayıldı.
  • Garibin, muhtesibin ölümünü duyunca mahlûka dayandığından, mahlûkun ihsanına güvendiğinden dolayı tövbe etmesi ve Tanrı nimetlerini anarak suçundan vazgeçip Tanrı’ya yüz tutması. “ Kâfir olanlar, bu kadar nimetleri görürler de sonra yine rablerinden dönerler.”
  • Aklı başına gelince dedi ki: Yarabbi, suçluyum. Halka ümit bağladım.
  • Muhtesip cömertti ama cömertlikte hiç de senin eşin olamaz. 3125
  • O külâh bağışlar, sen, akılla dolu baş verirsin. O kaftan verir, sen boy pos ihsan edersin.
  • O altın verir bana, sen altın sayan el. O katır verir bana sen ona binecek akıl.
  • O bana ışık verir, sen aydın göz. O meze verir, sen onu yiyecek kabiliyet.
  • O maaş verir, sen ömür ve yaşayış. Onun vaat ettiği şey altındır, senin vaat ettiğin, temiz şeyler.
  • O oda verir, sen gök ve yer verirsin. Senin verdiğin sahada onun gibi yüzlercesi yaşar, semirir. 3130
  • Altın senindir, altını o yaratmada. Ekmek senindir, ekmeği sen bağışlarsın.
  • Ona cömertliği merhameti veren de sensin. Cömertlik ederde neşelenir; bu neşeyi, bu sevinci veren de sensin.
  • Ben onu kendime kıble edindim de asıl kıble edilecek makamı bıraktım.
  • O din Tanrısı aklı, suyla topraktan karılmış balçığa ekerken biz neredeydik?
  • Gökyüzünü yokluktan meydana getirdi, bu yer döşemesini de yaptı döşedi. 3135
  • Yıldızlardan kandiller yaptı, tabiatlardan kilitler ve anahtarlar.
  • Nice gizli, aşikâr yapıları şu tavanla şu döşemenin içine koydu, gizledi.
  • İnsan, yücelikler vasıflarının usturlabıdır. İnsan sıfatı onun âyetlerine mazhardır.
  • İnsanda ne görürsen onun aksidir. Irmak suyuna akseden ay gibi hani.
  • Usturlabında örümcek ağı gibi nakışlar vardır, ezel vasıfları onlarla anlaşılır bilinir. 3140
  • O usturlabın üstündeki ankebut, gayb göğü ile ruh güneşine ait şerhlerde bulunur, dersler verir.
  • Bu doğruyu bulan usturlapla ankebut, halkın eline müneccimsiz düşmüştür.
  • Tanrı bu yıldız bilgisini peygamberlere vermiştir. Gaybı görmek için o âlemi görebilen bir göz gerek.
  • Zamanlarca gelip geçen şu insanlar, dünya kuyusuna düşmüşlerdir. Her biri, kuyunun içinde kendi aksini görmüştür.
  • Kuyuda sana görünen, bil ki dışarıdadır. Yoksa o aslan gibi sen de kuyuya düştün gitti. 3145