- O kokmuş bir kocakarıdır ama çok cilvelidir, kendisini yeni bir gelin gibi gösterir.
- گنده پیرست او و از بس چاپلوس ** خویش را جلوه کند چون نو عروس
- Sakın onun yüzündeki boyaya aldanma; aman, onun zehirle karışık şerbetini tatmaya kalkışma.
- هین مشو مغرور آن گلگونهاش ** نوش نیشآلودهی او را مچش
- Sabret, sabır sıkıntının anahtarıdır; sabret de Ferec gibi yüzlerce zahmete, mihnete düşme. 320
- صبر کن کالصبر مفتاح الفرج ** تا نیفتی چون فرج در صد حرج
- Tanesi meydandadır da tuzağı gizlidir. Önce onun sana nimet verişi hoş görünür ama sonu öyle değil!
- آشکارا دانه پنهان دام او ** خوش نماید ز اولت انعام او
- Bu aldanış,yalnız o Hintli köleye ait değildir. Allah’nın koruduğu kişiden başka herkes,böyle bir aldanışa uğrar.
- در بیان آنک این غرور تنها آن هندو را نبود بلک هر آدمیی به چنین غرور مبتلاست در هر مرحلهای الا من عصم الله
- Ona ulaştın mı eyvahlar olsun sana. Nedamete düşer, ne kadar zarı zarı ağlarsın.
- چون بپیوستی بدان ای زینهار ** چند نالی در ندامت زار زار
- Fakat beylik, vezirlik ve padişahlık adı, hakikatte ölümdür, derttir, can vermedir.
- نام میری و وزیری و شهی ** در نهانش مرگ و درد و جاندهی
- Kul ol da yeryüzünde at gibi yürü. Cenaze gibi kimsenin boynuna binme.
- بنده باش و بر زمین رو چون سمند ** چون جنازه نه که بر گردن برند
- Allah nimetine küfranda bulunan, ister ki herkes, kendisini yüklesin de ölüyü mezara götürür gibi götürsünler. 325
- جمله را حمال خود خواهد کفور ** چون سوار مرده آرندش به گور
- Rüyada kimi tabuta binmiş, götürülüyor görürsen yüce mertebeli büyük mevkili bir adam olur.
- بر جنازه هر که را بینی به خواب ** فارس منصب شود عالی رکاب
- Çünkü o tabut, halkın boynuna bir yüktür. Bu büyükler de halkın boynuna yük korlar, yük olurlar.
- زانک آن تابوت بر خلقست بار ** بار بر خلقان فکندند این کبار
- Yükünü herkese yükleme, kendine yükle. Baş olmayı az iste, yoksulluk daha iyidir.
- بار خود بر کس منه بر خویش نه ** سروری را کم طلب درویش به
- Halkın boynuna binme de ayaklarına nikris illeti gelmesin.
- مرکب اعناق مردم را مپا ** تا نیاید نقرست اندر دو پا
- Sonunda iki elinle bu biniciliğin alnını karışlarsın, fakat şimdi bir şehre benzemedesin. Şehre benziyorsun ama hakikatte bir yıkık köysün sen! 330
- مرکبی را که آخرش تو ده دهی ** که به شهری مانی و ویراندهی
- Şimdi bir şehir görünürken varlığından bez de pılını pırtını yıkık yerde çözme.
- ده دهش اکنون که چون شهرت نمود ** تا نباید رخت در ویران گشود
- Şimdi yüzlerce bağa, bahçeye sahipken vazgeç varlıktan da âciz ve yıkık yere tapar bir hale gelmeyesin.
- ده دهش اکنون که صد بستانت هست ** تا نگردی عاجز و ویرانپرست
- Peygamber, Allah’dan cenneti istiyorsan kimseden bir şey isteme.
- گفت پیغامبر که جنت از اله ** گر همیخواهی ز کس چیزی مخواه
- Kimseden bir şey istemezsen ben kefilim, cennete de girersin, Allahya da ulaşırsın dedi.
- چون نخواهی من کفیلم مر ترا ** جنت الماوی و دیدار خدا
- Bunu duyan sahabe de şu kefillik yüzünden öyle ayarı tam bir hale geldi ki bir gün ata binmiş, bir yere gidiyordu. 335
- آن صحابی زین کفالت شد عیار ** تا یکی روزی که گشته بد سوار
- Elinden kamçısı düştü. Attan inip kendisi aldı, kimseden istemedi.
- تازیانه از کفش افتاد راست ** خود فرو آمد ز کس آنرا نخواست
- Çünkü Allah, bir şey verdi mi iyidir, kimseye kötü bir şey vermez. O, bilir ve adamın dileğini insan istemeden verir.
- آنک از دادش نیاید هیچ بد ** داند و بیخواهشی خود میدهد
- Fakat Allah emri ile dilersen caizdir. Çünkü o çeşit istek, peygamberlerin yoludur.
- ور به امر حق بخواهی آن رواست ** آنچنان خواهش طریق انبیاست
- Sevgili emredince kötü kalmaz. Küfür onun için olursa iman kesilir.
- بد نماند چون اشارت کرد دوست ** کفر ایمان شد چون کفر از بهر اوست
- Onun emri ile olan kötülük, bütün âlem iyiliklerinden üstündür. 340
- هر بدی که امر او پیش آورد ** آن ز نیکوهای عالم بگذرد
- Sedefin kabuğu paralanırsa ilenme, onda yüz binlerce inci vardır.
- زان صدف گر خسته گردد نیز پوست ** ده مده که صد هزاران در دروست
- Bu sözün sonu gelmez, dön de padişaha gel. Doğan kuşuna benze.
- این سخن پایان ندارد بازگرد ** سوی شاه و هممزاج بازگرد