- Kâş şehrinde adın Ömer olursa yüz kuruş versen kimse sana lavaş satmaz. 3220
- گر عمر نامی تو اندر شهر کاش ** کس بنفروشد به صد دانگت لواش
- Bir dükkâna gidip ben Ömer’im kerem edin de bu Ömer’e ekmek satın dedin mi.
- چون به یک دکان بگفتی عمرم ** این عمر را نان فروشید از کرم
- Dükkâncı der ki: yürü öbür dükkâna git oradaki bir ekmek buradaki elli ekmekten iyidir.
- او بگوید رو بدان دیگر دکان ** زان یکی نان به کزین پنجاه نان
- Adam şaşı olmasa başka dükkân yok ki derdi.
- گر نبودی احول او اندر نظر ** او بگفتی نیست دکانی دگر
- Onun şaşılığı gitse de nuru, Kâş’lının gönlüne vursaydı o vakit de Ömer, Ali olurdu.
- پس ردی اشراق آن نااحولی ** بر دل کاشی شدی عمر علی
- Fakat bu dükkâncı buradan oradaki ekmekçiye ekmekçi diye bağırır bu Ömer’e ekmek sat. 3225
- این ازینجا گوید آن خباز را ** این عمر را نان فروش ای نانبا
- O da Ömer adını duydu mu ekmeği gizler onu başka ve uzak bir dükkâna yollar.
- چون شنید او هم عمر نان در کشید ** پس فرستادت به دکان بعید
- Arkadaş diye bağırır bu Ömer’e ekmek ver. Yani sesimi duyda sırrımı anla demek ister.
- کین عمر را نان ده ای انباز من ** راز یعنی فهم کن ز آواز من
- O da seni ekmek almak için Ömer geliyor diye oradan başka bir dükkâna yollar.
- او همت زان سو حواله میکند ** هین عمر آمد که تا بر نان زند
- Bir dükkânda Ömer’im dedin mi yürü bütün Kâşan’ı gez, ekmekten mahrumsun.
- چون به یک دکان عمر بودی برو ** در همه کاشان ز نان محروم شو
- Fakat bir dükkânda Ali’yin dedin mi oracıkta ekmeği parasız zahmetsiz alıver. 3230
- ور به یک دکان علی گفتی بگیر ** نان ازینجا بیحواله و بیزحیر
- Biri iki gören şaşı bile zevkten mahrum olur. Halbuki sen biri on görüyorsun ey anasını satan!
- احول دو بین چو بیبر شد ز نوش ** احول ده بینی ای مادر فروش
- Kâşan olan bir yeryüzünde şaşkınlığından Ali olmadınsa Ömer gibi gez dolan gayrı.
- اندرین کاشان خاک از احولی ** چون عمر میگرد چو نبوی علی
- Hadi hayra karşı bu yıkık manastırda şaşıya yeniden yeniye göçler vardır.
- هست احول را درین ویرانه دیر ** گوشه گوشه نقل نو ای ثم خیر
- Fakat hakkı tanıyan gören iki göze sahip olursan iki âlemde dostla dolu görürsün.
- ور دو چشم حقشناس آمد ترا ** دوست پر بین عرصهی هر دو سرا
- Bu korku ve ümitle dolu Kâşan’da oradan oraya yollanmadan kurtulursun. 3235
- وا رهیدی از حوالهی جا به جا ** اندرین کاشان پر خوف و رجا
- Bu ırmakta konca, yahut ağaç gördün meselâ her ırmakta olduğu gibi onu hayal sanma.
- اندرین جو غنچه دیدی یا شجر ** همچو هر جو تو خیالش ظن مبر
- Bu nakışların aksi, doğrudur ve Tanrı bunlardan sana meyve satar.
- که ترا از عین این عکس نقوش ** حق حقیقت گردد و میوهفروش
- Göz, bu su yüzünden şaşkınlıktan azat olur. Oradaki akisleri görür sepeti meyvelerle dolar.
- چشم ازین آب از حول حر میشود ** عکس میبیند سد پر میشود
- Şu halde hakikatte bu su değildir bağdır. Artık sende Belkıs gibi happeleri görüp soyunmaya kalkışma.
- پس به معنی باغ باشد این نه آب ** پس مشو عریان چو بلقیس از حباب
- Eşeklerin sırtında çeşit çeşit yükler var kendine gel, bu eşekleri bir sopayla sürme. 3240
- بار گوناگونست بر پشت خران ** هین به یک چون این خران را تو مران
- Eşeğin birindeki yük Lâal ve mücevherdir öbüründeki yük taş ve mermer.
- بر یکی خر بار لعل و گوهرست ** بر یکی خر بار سنگ و مرمرست
- Her ırmağı da bir sanma. Bu ırmakta ay gör, ayın aksi deme.
- بر همه جوها تو این حکمت مران ** اندرین جو ماه بین عکسش مخوان
- Bu, hayvanların içtiği su değil Hızır’ın içtiği Abıhayat. Onda ne görünürse doğrudur.
- آب خضرست این نه آب دام و دد ** هر چه اندر روی نماید حق بود
- Bu ırmağın dibinde görünen ay, ben ayım, ayın aksi değilim, seninle konuşan seninle yol arkadaşlığı eden benim der.
- زین تگ جو ماه گوید من مهم ** من نه عکسم همحدیث و همرهم