- Gayb havasında bir kuş uçar ama gölgesi yere vurur.
- در هوای غیب مرغی میپرد ** سایهی او بر زمینی میزند
- Beden, gönlün gölgesinin,gölgesinin gölgesidir. Nereden beden gönül mertebesine erişecek?
- جسم سایهی سایهی سایهی دلست ** جسم کی اندر خور پایهی دلست
- Adam uyur, ruhu, güneş gibi gökyüzünde parlar. Bedense yorgan altındadır.
- مرد خفته روح او چون آفتاب ** در فلک تابان و تن در جامه خواب
- Can, boşluklarda astar gibi gizlidir, bedense yorganın altında döner durur.
- جان نهان اندر خلا همچون سجاف ** تن تقلب میکند زیر لحاف
- Ruh, “Rabbimin emrindedir” gizlidir. Onun için nasıl bir örnek versem anlatmaya imkan yoktur. 3310
- روح چون من امر ربی مختفیست ** هر مثالی که بگویم منتفیست
- Acaba o şekerler saçan dudak nerede? O güzel cevapların, o sırların hani?
- ای عجب کو لعل شکربار تو ** وان جوابات خوش و اسرار تو
- O şeker çiğneyen akik dudaklar, o müşküllerimizdeki kilitlerin anahtarı ne oldu?
- ای عجب کو آن عقیق قندخا ** آن کلید قفل مشکلهای ما
- Nerede o zülfikar gibi sözler, nerede o akılları kararsız bir hale getiren laflar?
- ای عجب کو آن دم چون ذوالفقار ** آنک کردی عقلها را بیقرار
- Yuvasını arayan kumru gibi niceye bir “ Kü- Kü nerede, nerede” deyip duracaksın?
- چند همچون فاخته کاشانهجو ** کو و کو و کو و کو و کو و کو
- Nerede? Rahmet sıfatlarının bulunduğu yerde Kudretten arılıktan akıldan ve anlayıştan ibaret olan alemde? 3315
- کو همانجا که صفات رحمتست ** قدرتست و نزهتست و فطنتست
- Nerede olacak? Aslanın daima ormanda oluşu gibi o da gönlüyle düşüncesinin daima bulunduğu alemde.
- کو همانجا که دل و اندیشهاش ** دایم آنجا بد چو شیر و بیشهاش
- Nerede olacak Kadının erkeğin dert ve mihnet zamanı ümit bağladığı cihanda.
- کو همانجا که امید مرد و زن ** میرود در وقت اندوه و حزن
- Nerede olacak? İnsan hastalanınca sıhhat ümidiyle göz diktiği yerde.
- کو همانجا که به وقت علتی ** چشم پرد بر امید صحتی
- Bir kötülüğü gidermek için yalvardığın bir harmanı savurmak bir gemiyi sürmek için rüzgar beklediğin alemde.
- آن طرف که بهر دفع زشتیی ** باد جویی بهر کشت و کشتیی
- Gönlün işaret ettiği dilin “ Ey o” diye dile getirdiği yerde. 3320
- آن طرف که دل اشارت میکند ** چون زبان یا هو عبارت میکند
- Nereden, nerede diye aramaya lüzum yok, Tanrıyla iste, keşke ben de çulhalar gibi hep mekik deyip dursam bu sırrı bilen aklı dileseydim.
- او معالله است بی کو کو همی ** کاش جولاهانه ماکو گفتمی
- Aklımız doğuyu da görür batıyı da. Akıldan ruhlara yüzlerce çeşit şimşekler çakar.
- عقل ما کو تا ببیند غرب و شرق ** روحها را میزند صد گونه برق
- O, köpüklü bir denizle beraber kabardı, kıyıyı kapladı. Sonra denizle beraber çekildi. Kıyıyı kaplayışı geçti, çekilişi kaldı!
- جزر و مدش بد به بحری در زبد ** منتهی شد جزر و باقی ماند مد
- Dokuz bin altın borcum var. elimden tutanım yok. Elimde yalnız bütün şehirden toplanmış yüz altın var, işte bu kadar!
- نه هزارم وام و من بی دسترس ** هست صد دینار ازین توزیع و بس
- Tanrı, seni çekti aldı. Ben bu kargaşalıklar içinde kaldım. Ey toprağı bile güzel zat, ümitsiz bir halde gidiyorum. 3325
- حق کشیدت ماندم در کشمکش ** میروم نومید ای خاک تو خوش
- Seni hasretinle iştiyakınla dolu olan kuluna bir himmet et ey yüzü de eli de himmeti de kutlu zat!
- همتی میدار در پر حسرتت ** ای همایون روی و دست و همتت
- Kaynağın, ırmakların başına geldim, fakat orada su yerine kan buldum.
- آمدم بر چشمه و اصل عیون ** یافتم در وی به جای آب خون
- Gök, o gök, fakat ay ışığı o ay ışığı değil. Irmak o ırmak, fakat su o su değil!
- چرخ آن چرخست آن مهتاب نیست ** جوی آن جویست آب آن آب نیست
- İhsan sahipleri var ama o tertemiz ihsan sahibi nerede? Yıldızlar var ama hani o güneş?
- محسنان هستند کو آن مستطاب ** اختران هستند کو آن آفتاب
- Ey saygı değer zat, en Tanrı’ya gittin, bari ben de Tanrıya gideyim. 3330
- تو شدی سوی خدا ای محترم ** پس به سوی حق روم من نیز هم