English    Türkçe    فارسی   

6
3330-3354

  • Ey saygı değer zat, en Tanrı’ya gittin, bari ben de Tanrıya gideyim. 3330
  • تو شدی سوی خدا ای محترم  ** پس به سوی حق روم من نیز هم 
  • Bütün devirlerde gelip geçenlerin toplandıkları yer, bayrağın dibidir, orası ne güzel bir topluluk yeridir. Tanrı “ Her şey tapımızda toplanır” der. Tanrı topluluk yeridir.
  • مجمع و پای علم ماوی القرون  ** هست حق کل لدینا محضرون 
  • Resimler ister haberdar olsunlar, ister olmasınlar, hepsi de ressamın elinde toplanır.
  • نقش‌ها گر بی‌خبر گر با خبر  ** در کف نقاش باشد محتصر 
  • O nişansız Tanrı anbean onların düşünce sahifesinde bir şeyler yazar, yazdıklarından bir kısmını siler durur.
  • دم به دم در صفحه‌ی اندیشه‌شان  ** ثبت و محوی می‌کند آن بی‌نشان 
  • İnsanı kızdırır, hoşnutluğu giderir, nekesliği getirir, cömertliği giderir.
  • خشم می‌آرد رضا را می‌برد  ** بخل می‌آرد سخا را می‌برد 
  • Aklım fikrim, zihnim yarım lahza bile bu yazıyı bozmadan hali değil. 3335
  • نیم لحظه مدرکاتم شام و غدو  ** هیچ خالی نیست زین اثبات و محو 
  • Testici testi ile uğraşıp durdukça testi hiç kendiliğinden genişleyebilir, büyür mü?
  • کوزه‌گر با کوزه باشد کارساز  ** کوزه از خود کی شود پهن و دراز 
  • Tahta dülgerin elindedir. Yoksa nasıl olur da kesilir, yahut başka bir tahtayla birleşir?
  • چوب در دست دروگر معتکف  ** ورنه چون گردد بریده و متلف 
  • Kumaş, bir terzinin elinde olmadıkça kendiliğinden nasıl dikilir yahut biçilir?
  • جامه اندر دست خیاطی بود  ** ورنه از خود چون بدوزد یا درد 
  • Su kabı, ey akıllı adam sakanın elindedir. Öyle olmasa kendi kendine nasıl dolar, boşalır?
  • مشک با سقا بود ای منتهی  ** ورنه از خود چون شود پر یا تهی 
  • Sen de her an dolmada boşalmadasın. Bil ki onun sanat elindesin. 3340
  • هر دمی پر می‌شوی تی می‌شوی  ** پس بدانک در کف صنع ویی 
  • Gözündeki bu bağ kalktı mı sanatın sanatkarın elinde halden hale girmekte olduğunu anlarsın.
  • چشم‌بند از چشم روزی کی رود  ** صنع از صانع چه سان شیدا شود 
  • Gözün varsa kendi gözünle bir bak. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir ahmağın gözüyle bakma.
  • چشم‌داری تو به چشم خود نگر  ** منگر از چشم سفیهی بی‌خبر 
  • Kulağın varsa kendi kulağınla dinle duy. Neden sersemlerin kulağına kapılıyorsun?
  • گوش داری تو به گوش خود شنو  ** گوش گولان را چرا باشی گرو 
  • Taklide uymaksızın bakmayı adet edin, kendi aklını koru, onu düşün sen.
  • بی ز تقلیدی نظر را پیشه کن  ** هم برای عقل خود اندیشه کن 
  • (BASLIK YOK)
  • دیدن خوارزمشاه رحمه الله در سیران در موکب خود اسپی بس نادر و تعلق دل شاه به حسن و چستی آن اسپ و سرد کردن عمادالملک آن اسپ را در دل شاه و گزیدن شاه گفت او را بر دید خویش چنانک حکیم رحمةالله علیه در الهی‌نامه فرمود چون زبان حسد شود نخاس یوسفی یابی از گزی کرباس از دلالی برادران یوسف حسودانه در دل مشتریان آن چندان حسن پوشیده شد و زشت نمودن گرفت کی و کانوا فیه من الزاهدین 
  • Bir beyin pek güzel bir atı vardı. Padişahın at sürülerinde eşi yoktu. 3345
  • بود امیری را یکی اسپی گزین  ** در گله‌ی سلطان نبودش یک قرین 
  • Bir gün o ata binip padişahın alayına katıldı. Harzemşah’ın gözü, ansızın ona ilişti.
  • او سواره گشت در موکب به گاه  ** ناگهان دید اسپ را خوارزمشاه 
  • Atın çalımı, rengi padişahın gözünü aldı. Dönünceye kadar o attan gözünü ayıramadı.
  • چشم شه را فر و رنگ او ربود  ** تا به رجعت چشم شه با اسپ بود 
  • Hangi uzvuna baksa öbüründen daha güzel görünüyordu.
  • بر هر آن عضوش که افکندی نظر  ** هر یکش خوشتر نمودی زان دگر 
  • Çevikliğinden, güzelliğinden ruhaniyetinden başka Tanrı ona eşsiz bir güzellik vermişti.
  • غیر چستی و گشی و روحنت  ** حق برو افکنده بد نادر صفت 
  • Padişah aklıyla şöyle bir, araştırdı. Bu nedir ki aklımı çeldi? Dedi. 3350
  • پس تجسس کرد عقل پادشاه  ** کین چه باشد که زند بر عقل راه 
  • Gözüm böyle atları çok gördü, toktur, ganidir. Belki böyle güneş gibi iki yüz at görmüş, aydınlanmıştır.
  • چشم من پرست و سیرست و غنی  ** از دو صد خورشید دارد روشنی 
  • Şahların ruhları bence beydaktır. Böyle olduğu halde nasıl olur da bir yarım at, haksız olarak gözümü çeler?
  • ای رخ شاهان بر من بیذقی  ** نیم اسپم در رباید بی حقی 
  • Yoksa büyücüleri yaratan bir büyü mü yaptı? Bu, onun çekişi olmalı, atın hassası değil.
  • جادوی کردست جادو آفرین  ** جذبه باشد آن نه خاصیات این 
  • Fatiha okudu, bir hayli lahavle çekti. Fakat okuduğu fatiha gönlündeki derdi çoğalttı.
  • فاتحه خواند و بسی لا حول کرد  ** فاتحه‌ش در سینه می‌افزود درد