English    Türkçe    فارسی   

6
3420-3444

  • Lezzet dışardan gelmez içten gelir. Bunu böyle bil. Köşkleri kaleleri aramayı ahmaklık say. 3420
  • راه لذت از درون دان نه از برون  ** ابلهی دان جستن قصر و حصون 
  • Birisi Mescit bucağında sarhoş ve neşelidir. Öbürü bağda bahçede suratını asar, muradına erişmez, bir zevk bulamaz.
  • آن یکی در کنج مسجد مست و شاد  ** وآن دگر در باغ ترش و بی‌مراد 
  • Köşk bir şey değildir. Bedenini yık. Define yıkık yerdedir a benim beyim.
  • قصر چیزی نیست ویران کن بدن  ** گنج در ویرانیست ای میر من 
  • Görmüyor musun bunu? Şarap meclisinde sarhoş, yıkılınca zevk alıyor.
  • این نمی‌بینی که در بزم شراب  ** مست آنگه خوش شود کو شد خراب 
  • Ev suretlerle dolu ama yık onu. Yık da defineyi bul sonra yine yap.
  • گرچه پر نقش است خانه بر کنش  ** گنج جو و از گنج آبادان کنش 
  • Tasvir ve hayal nakışlarıyla dolu bir ev. Şu resimler de vuslat definesinin üstüne çekilmiş perdeye benzer. 3425
  • خانه‌ی پر نقش تصویر و خیال  ** وین صور چون پرده بر گنج وصال 
  • Şu gönülde suretler coşup duruyor ya. Onların hepsi, definenin ışığı, altınların parlayışı.
  • پرتو گنجست و تابش‌های زر  ** که درین سینه همی‌جوشد صور 
  • Su, arı durudur, fakat üstünü köpük kaplamış köpük, suya bir şey vurmasına mani oluyor.
  • هم ز لطف و عکس آب با شرف  ** پرده شد بر روی آب اجزای کف 
  • Değerli can da latiftir, coşkundur. Fakat insanın bedeni onun üstüne çekilmiş bir perdedir.
  • هم ز لطف و جوش جان با ثمن  ** پرده‌ای بر روی جان شد شخص تن 
  • Halkın dilinde söyleneduran atalar sözünü duysana: Bize bizden gelir her ne gelirse.
  • پس مثل بشنو که در افواه خاست  ** که اینچ بر ماست ای برادر هم ز ماست 
  • 3430.Bu köpüğe tapan susuzlar da köpük yüzünden arı duru sudan uzaklaşmışlardır. 3430
  • زین حجاب این تشنگان کف‌پرست  ** ز آب صافی اوفتاده دوردست 
  • Ey güneş! Sen gibi bir kıblemiz, bir imanımız varken yine de geceye tapmakta, yarasalık etmekteyiz.
  • آفتابا با چو تو قبله و امام  ** شب‌پرستی و خفاشی می‌کنیم 
  • Ey yardımı dilenen! Lütfet de bu yarasaları, civarında uçur, onları bu yarasalıktan kurtar.
  • سوی خود کن این خفاشان را مطار  ** زین خفاشیشان بخر ای مستجار 
  • Bu genç bana müracaat etti, bu suç yüzünden yol sapıttı, seni kaybetti. Fakat sen onun kusuruna bakma.
  • این جوان زین جرم ضالست و مغیر  ** که بمن آمد ولی او را مگیر 
  • Ormanlardaki aslanın gönlünden bir şeyler geçer ya. İmadülmülk’ ün gönlünden de bu düşünceler geçmekteydi.
  • در عماد الملک این اندیشه‌ها  ** گشته جوشان چون اسد در بیشه‌ها 
  • Görünüşte Padişahın huzurundaydı. Fakat ruhu gayp bahçelerinde uçuyordu. 3435
  • ایستاده پیش سلطان ظاهرش  ** در ریاض غیب جان طایرش 
  • Melekler gibi elest ülkesinde her an yeniden yeniye şarap içmekte sarhoş olmaktaydı.
  • چون ملایک او به اقلیم الست  ** هر دمی می‌شد به شرب تازه مست 
  • İçi eğlencelerle düğün derneklerle doluydu. Dışı gamlarla kederlerle.Bedenin içinde mezarın içinde olduğu gibi hoş bir alem vardı.
  • اندرون سور و برون چون پر غمی  ** در تن هم‌چون لحد خوش عالمی 
  • O bu şaşkınlık aleminde bakalım gayp ıkliminden ne zuhur edecek diye bekliyorduk.
  • او درین حیرت بد و در انتظار  ** تا چه پیدا آید از غیب و سرار 
  • O sırada çavuşlar o atı Harzemşah’ın huzuruna çektiler.
  • اسپ را اندر کشیدند آن زمان  ** پیش خوارمشاه سرهنگان کشان 
  • Hakikaten de bu gök kubbenin altın da o çeşit o boyda o renkte at yoktu. 3440
  • الحق اندر زیر این چرخ کبود  ** آن‌چنان کره به قد و تگ نبود 
  • Rengi her gözü alıyordu. Sanki şimşekten aydan doğmuştu, ne de güzeldi ya!
  • می‌ربودی رنگ او هر دیده را  ** مرحب آن از برق و مه زاییده را 
  • Ay gibi, Utarit gibi hızlı gitmekteydi. Sanki arpa yememişti, kasırgayla beslenmişti.
  • هم‌چو مه هم‌چون عطارد تیزرو  ** گوییی صرصر علف بودش نه جو 
  • Ay bir gece içinde gök sahasını yürür, aşar.
  • ماه عرصه‌ی آسمان را در شبی  ** می‌برد اندر مسیر و مذهبی 
  • Ay bir gece içinde burçları dönüp dolaşıyor. Peki neden miracı inkar ediyorsun öyleyse?
  • چون به یک شب مه برید ابراج را  ** از چه منکر می‌شوی معراج را