- Tasvir ve hayal nakışlarıyla dolu bir ev. Şu resimler de vuslat definesinin üstüne çekilmiş perdeye benzer. 3425
- خانهی پر نقش تصویر و خیال ** وین صور چون پرده بر گنج وصال
- Şu gönülde suretler coşup duruyor ya. Onların hepsi, definenin ışığı, altınların parlayışı.
- پرتو گنجست و تابشهای زر ** که درین سینه همیجوشد صور
- Su, arı durudur, fakat üstünü köpük kaplamış köpük, suya bir şey vurmasına mani oluyor.
- هم ز لطف و عکس آب با شرف ** پرده شد بر روی آب اجزای کف
- Değerli can da latiftir, coşkundur. Fakat insanın bedeni onun üstüne çekilmiş bir perdedir.
- هم ز لطف و جوش جان با ثمن ** پردهای بر روی جان شد شخص تن
- Halkın dilinde söyleneduran atalar sözünü duysana: Bize bizden gelir her ne gelirse.
- پس مثل بشنو که در افواه خاست ** که اینچ بر ماست ای برادر هم ز ماست
- 3430.Bu köpüğe tapan susuzlar da köpük yüzünden arı duru sudan uzaklaşmışlardır. 3430
- زین حجاب این تشنگان کفپرست ** ز آب صافی اوفتاده دوردست
- Ey güneş! Sen gibi bir kıblemiz, bir imanımız varken yine de geceye tapmakta, yarasalık etmekteyiz.
- آفتابا با چو تو قبله و امام ** شبپرستی و خفاشی میکنیم
- Ey yardımı dilenen! Lütfet de bu yarasaları, civarında uçur, onları bu yarasalıktan kurtar.
- سوی خود کن این خفاشان را مطار ** زین خفاشیشان بخر ای مستجار
- Bu genç bana müracaat etti, bu suç yüzünden yol sapıttı, seni kaybetti. Fakat sen onun kusuruna bakma.
- این جوان زین جرم ضالست و مغیر ** که بمن آمد ولی او را مگیر
- Ormanlardaki aslanın gönlünden bir şeyler geçer ya. İmadülmülk’ ün gönlünden de bu düşünceler geçmekteydi.
- در عماد الملک این اندیشهها ** گشته جوشان چون اسد در بیشهها
- Görünüşte Padişahın huzurundaydı. Fakat ruhu gayp bahçelerinde uçuyordu. 3435
- ایستاده پیش سلطان ظاهرش ** در ریاض غیب جان طایرش
- Melekler gibi elest ülkesinde her an yeniden yeniye şarap içmekte sarhoş olmaktaydı.
- چون ملایک او به اقلیم الست ** هر دمی میشد به شرب تازه مست
- İçi eğlencelerle düğün derneklerle doluydu. Dışı gamlarla kederlerle.Bedenin içinde mezarın içinde olduğu gibi hoş bir alem vardı.
- اندرون سور و برون چون پر غمی ** در تن همچون لحد خوش عالمی
- O bu şaşkınlık aleminde bakalım gayp ıkliminden ne zuhur edecek diye bekliyorduk.
- او درین حیرت بد و در انتظار ** تا چه پیدا آید از غیب و سرار
- O sırada çavuşlar o atı Harzemşah’ın huzuruna çektiler.
- اسپ را اندر کشیدند آن زمان ** پیش خوارمشاه سرهنگان کشان
- Hakikaten de bu gök kubbenin altın da o çeşit o boyda o renkte at yoktu. 3440
- الحق اندر زیر این چرخ کبود ** آنچنان کره به قد و تگ نبود
- Rengi her gözü alıyordu. Sanki şimşekten aydan doğmuştu, ne de güzeldi ya!
- میربودی رنگ او هر دیده را ** مرحب آن از برق و مه زاییده را
- Ay gibi, Utarit gibi hızlı gitmekteydi. Sanki arpa yememişti, kasırgayla beslenmişti.
- همچو مه همچون عطارد تیزرو ** گوییی صرصر علف بودش نه جو
- Ay bir gece içinde gök sahasını yürür, aşar.
- ماه عرصهی آسمان را در شبی ** میبرد اندر مسیر و مذهبی
- Ay bir gece içinde burçları dönüp dolaşıyor. Peki neden miracı inkar ediyorsun öyleyse?
- چون به یک شب مه برید ابراج را ** از چه منکر میشوی معراج را
- O eşi bulunmaz tek inci yüzlerce aya bedeldir. Bir işaretiyle ay ikiye bölündü. 3445
- صد چو ماهست آن عجب در یتیم ** که به یک ایماء او شد مه دو نیم
- Şaşılacak şey şu ki ayı yardı ama halkın duyguları zayıf olduğu için bu kadarcık bir mucize gösterdi.
- آن عجب کو در شکاف مه نمود ** هم به قدر ضعف حس خلق بود
- Yoksa peygamberlerle Tanrı rasullerinin işleri güçleri göklerden de dışarıdır yıldızlardan da.
- کار و بار انبیا و مرسلون ** هست از افلاک و اخترها برون
- Feleklerden, şu dönen göklerden dışarı çık da onların işlerini, güçlerini seyret.
- تو برون رو هم ز افلاک و دوار ** وانگهان نظاره کن آن کار و بار
- Sen yumurtada ki kuş yavrusu gibisin. Havadaki kuşların tespihlerini duymazsın.
- در میان بیضهای چون فرخها ** نشنوی تسبیح مرغان هوا