- Halbuki seni götürmek için seçtiğin o sopacıya dikkat edersen görürsün ki o senden de kördür.
- وان عصاکش که گزیدی در سفر ** خود ببینی باشد از تو کورتر
- Kör gibi elini at, Tanrı ipine yapış. Tanrının emrinden, nehyinden başka bir şeyin etrafında dönüp dolaşma.
- دست کورانه به حبل الله زن ** جز بر امر و نهی یزدانی متن
- Tanrı ipi nedir? Heva ve hevesi terk etmek. Bu heva ve heves Ad kavmine bir kasırga kesilmiştir.
- چیست حبلالله رها کردن هوا ** کین هوا شد صرصری مر عاد را
- Halk heva ve heves yüzünden zindanda oturmaktadır. Kuşun kanadı heva ve heves yüzünden bağlanmıştır.
- خلق در زندان نشسته از هواست ** مرغ را پرها ببسته از هواست
- Balık heva ve heves yüzünden kızgın tavaya düşer. Namuslu adamlardan utanma arlanma heva ve heves yüzünden gider. 3495
- ماهی اندر تابهی گرم از هواست ** رفته از مستوریان شرم از هواست
- Şahnenin gözü, heva ve hevesten bir ateş yalımıdır. Çarmıha gerilmek ve darağacının korkunçluğu heva ve heves yüzündendir.
- خشم شحنه شعلهی نار از هواست ** چارمیخ و هیبت دار از هواست
- Yer yüzünde beden şahnelerini gördün ya, can aleminin hükümlerini yürüten şahneleri de gör.
- شحنهی اجسام دیدی بر زمین ** شحنهی احکام جان را هم ببین
- Ruha gayp aleminde işkenceler vardır. Fakat sen sıçrayıp kurtulmadıkça bu işkenceler gizlidir.
- روح را در غیب خود اشکنجههاست ** لیک تا نجهی شکنجه در خفاست
- Kurtuldun mu işkenceyi azabı görürsün çünkü zıt zıddıyla görünür.
- چون رهیدی بینی اشکنجه و دمار ** زانک ضد از ضد گردد آشکار
- Kuyuda ve kara su içinde doğan, ovanın letafetiyle kuyunun zahmetini ne anlasın? 3500
- آنک در چه زاد و در آب سیاه ** او چه داند لطف دشت و رنج چاه
- Tanrı korkusuyla heva ve hevesten geçtin mi Tanrı tesniminden bir sağrak elde edersin.
- چون رها کردی هوا از بیم حق ** در رسد سغراق از تسنیم حق
- Heva ve hevesine uyup dolaşma. Bırak o yolu. Tanrı kapısına, selsebil ırmağına doğru gel.
- لا تطرق فی هواک سل سبیل ** من جناب الله نحو السلسبیل
- Heva ve hevese uyup ot gibi yelin geldiği tarafa eğilme. Şüphe yok arş gölgesi, çerden çöpten yapılma kulübelerden yeğdir.
- لا تکن طوع الهوی مثل الحشیش ** ان ظل العرش اولی من عریش
- Padişah, atı görürsün, sahibine verin. Tez beni bu günahtan kurtarın dedi.
- گفت سلطان اسپ را وا پس برید ** زودتر زین مظلمه بازم خرید
- Fakat kendi kendine şu kadarcık bile söyleyemedi: Aslanı bu öküz başıyla aldatma. 3505
- با دل خود شه نفرمود این قدر ** شیر را مفریب زین راس البقر
- Hileyle ortaya öküz ayağını getirmedesin. Yürü, Tanrı ata öküz boynuzunu vermez.
- پای گاو اندر میان آری ز داو ** رو ندوزد حق بر اسپی شاخ گاو
- Bu şöhret sahibi mimar, sanatını uygun yapar. Hiç atın bedenine öküz azası koyar mı?
- بس مناسب صنعتست این شهره زاو ** کی نهد بر جسم اسپ او عضو گاو
- Mimar, bedenleri uygun yaratmıştır. Köşkleri, bir yerden bir yere götürülür bir tarz da kurmuştur.
- زاو ابدان را مناسب ساخته ** قصرهای منتقل پرداخته
- Köşklerin arasına balkonlar çıkarmış, bir taraftan öbür tarafa sarnıçlar açmıştır.
- در میان قصرها تخریجها ** از سوی این سوی آن صهریجها
- İçlerinde sonsuz bir âlem vardır.Bir kara çadıra bunca boşluğu sığdırmıştır. 3510
- وز درونشان عالمی بیمنتها ** در میان خرگهی چندین فضا
- گه چو کابوسی نماید ماه را ** گه نماید روضه قعر چاه را
- Gönül gözü, ululuk ıssı Tanrı’dan daima halden hale dönmekte, daima sihri helâle uğramakta bulunduğundan
- قبض و بسط چشم دل از ذوالجلال ** دم به دم چون میکند سحر حلال
- Mustafa, Tanrı’dan çirkini çirkin, hakkı hak olarak göstermesini diledi.
- زین سبب درخواست از حق مصطفی ** زشت را هم زشت و حق را حقنما
- İşin sonunda yaprağı döndürdüğün zaman pişmanlıktan ıstıraba düşmeyeyim dedi.
- تا به آخر چون بگردانی ورق ** از پشیمانی نه افتم در قلق
- O eşsiz İmadülmülk ’ü de yaptığı o hileye sevk eden, yine saltanat sahibi Tanrı’ydı. 3515
- مکر که کرد آن عماد الملک فرد ** مالک الملکش بدان ارشاد کرد