English    Türkçe    فارسی   

6
3529-3553

  • Kulağımız kalmadı ama baştan ayağa kulağız. Ağzımız söylemiyor, dudağımız yok ama baştanbaşa sözüz.
  • ما همه گوشیم کر شد نقش گوش  ** ما همه نطقیم لیکن لب خموش 
  • Ne verdiysek burada bulduk şimdi. Bu âlem perdedir, o âlemse asıl hakikî âlem. 3530
  • هر چه ما دادیم دیدیم این زمان  ** این جهان پرده‌ست و عینست آن جهان 
  • Ekim günü, ektiğini gizleme günüdür; tohumu toprağa saçma günüdür.
  • روز کشتن روز پنهان کردنست  ** تخم در خاکی پریشان کردنست 
  • Devşirme vaktiyse ektiğinin zuhur ettiği gündür. O gün mükâfat günü, ettiğini bulma günüdür.
  • وقت بدرودن گه منجل زدن  ** روز پاداش آمد و پیدا شدن 
  • Muhtesibin, rüyada Kethüdaya, adamın borçlarını ödeme yolunu göstermesi, definesinin yerini bildirip mirasçılarına da “ Şöyle bir adam gelecek, ne alırsa çoğumsamayın, geri almayın. Hattâ kabul etmez, yahut bir kısmını almak istemezse bile siz o defineden bir şey almayın. Dilediğini, dilediği kadar alsın. Çünkü ben o defineden benim ve akrabamın bir habbe dahi almayacağına dair Tanrıya nezirlerde bulundum.” dediğini haber vermesi
  • گفتن خواجه در خواب به آن پای‌مرد وجوه وام آن دوست را کی آمده بود و نشان دادن جای دفن آن سیم و پیغام کردن به وارثان کی البته آن را بسیار نبینند وهیچ باز نگیرند و اگر چه او هیچ از آن قبول نکند یا بعضی را قبول نکند هم آنجا بگذارند تا هر آنک خواهد برگیرد کی من با خدا نذرها کردم کی از آن سیم به من و به متعلقان من حبه‌ای باز نگردد الی آخره 
  • Şimdi benden, o yeni konuğa edeceğin ihsanları duy. Onun gelip çatacağını görüp duruyordun.
  • بشنو اکنون داد مهمان جدید  ** من همی دیدم که او خواهد رسید 
  • Onun borcundan haberim vardı. Onun için iki üç mücevher hazırlamıştım.
  • من شنوده بودم از وامش خبر  ** بسته بهر او دو سه پاره گهر 
  • Onların değeri, borcuna yeter de artar bile. Konuğum, dertlenmesin diye bu işe girişmiştim. 3535
  • که وفای وام او هستند و بیش  ** تا که ضیفم را نگردد سینه ریش 
  • Onun dokuz bin altın borcu var. Ona de ki: Borcunu bunların bir kısmıyla öde.
  • وام دارد از ذهب او نه هزار  ** وام را از بعض این گو بر گزار 
  • Bir hayli para artar, onları harca, beni de duadan unutma.
  • فضله ماند زین بسی گو خرج کن  ** در دعایی گو مرا هم درج کن 
  • Onu kendi elimle vermeyi isterdim. Filân deftere de bunu yazmışımdır.
  • خواستم تا آن به دست خود دهم  ** در فلان دفتر نوشتست این قسم 
  • Fakat ecel mühlet vermedi ki ona Aden incilerini gizlice vereyim.
  • خود اجل مهلت ندادم تا که من  ** خفیه بسپارم بدو در عدن 
  • O lâal ve yakutları, bir şeye sardım. Onlar, o garibin borcu için sakladığım şeylerdir, üstünde de onun adı yazılıdır. 3540
  • لعل و یاقوتست بهر وام او  ** در خنوری و نبشته نام او 
  • Filân kemerin altına gömdüm. O dostun gamını, önceden yedim ben.
  • در فلان طاقیش مدفون کرده‌ام  ** من غم آن یار پیشین خورده‌ام 
  • Onların değerini Padişahlardan başka kimsecikler bilmez.Satarken dikkat et, aldatmasınlar seni.
  • قیمت آن را نداند جز ملوک  ** فاجتهد بالبیع ان لا یخدعوک 
  • Aldanmadan korkuyorsan bir şeyi alırken Peygamberin öğrettiği gibi üç günlüğüne muhayyer olarak al.
  • در بیوع آن کن تو از خوف غرار  ** که رسول آموخت سه روز اختیار 
  • Onların kesada düşeceğinden, değerlerinin düşkün olacağından korkma. Onun revacı hiç geçmez.
  • از کساد آن مترس و در میفت  ** که رواج آن نخواهد هیچ خفت 
  • Mirasçılarıma da selâm söyle benden. Bu vasiyeti de kıldan kıla onlara anlat. 3545
  • وارثانم را سلام من بگو  ** وین وصیت را بگو هم مو به مو 
  • O altınların çokluğuna kapılmasınlar.Hepsini o konuğun önüne yığsınlar.
  • تا ز بسیاری آن زر نشکهند  ** بی‌گرانی پیش آن مهمان نهند 
  • Bu kadarını istemem derse al, dilediğine ver desinler.
  • ور بگوید او نخواهم این فره  ** گو بگیر و هر که را خواهی بده 
  • Ben verdiğimden bir habbe bile geri almam. Memeden çıkan süt, bir daha gerisin geriye memeye girmez.
  • زانچ دادم باز نستانم نقیر  ** سوی پستان باز ناید هیچ شیر 
  • Verdiğini geri alan, Peygamberin sözüne göre köpek gibi kusmuğunu yemiş olur.
  • گشته باشد هم‌چو سگ قی را اکول  ** مسترد نحله بر قول رسول 
  • Bana lâzım değil diye kapısını örter, o altını kabul etmezse altınları götürüp onun kapısına döksünler. 3550
  • ور ببندد در نباید آن زرش  ** تا بریزند آن عطا را بر درش 
  • Kim oraya uğrarsa o altınları alsın, götürsün. İhlâs sahibi kimseler hediye ettikleri şeyi geri almazlar.
  • هر که آنجا بگذرد زر می‌برد  ** نیست هدیه‌ی مخلصان را مسترد 
  • Ben o parayı o mücevherleri iki yıl önce onun için koydum, ululuk ıssı Tanrı’ya böyle nezirde bulundum.
  • بهر او بنهاده‌ام آن از دو سال  ** کرده‌ام من نذرها با ذوالجلال 
  • Mirasçılarım ondan bir şey almak isterler. Bunu caiz görürlerse aldıklarının yirmi misli ziyana girerler.
  • ور روا دارند چیزی زان ستد  ** بیست چندان خو زیانشان اوفتد