- Onun borcundan haberim vardı. Onun için iki üç mücevher hazırlamıştım.
- من شنوده بودم از وامش خبر ** بسته بهر او دو سه پاره گهر
- Onların değeri, borcuna yeter de artar bile. Konuğum, dertlenmesin diye bu işe girişmiştim. 3535
- که وفای وام او هستند و بیش ** تا که ضیفم را نگردد سینه ریش
- Onun dokuz bin altın borcu var. Ona de ki: Borcunu bunların bir kısmıyla öde.
- وام دارد از ذهب او نه هزار ** وام را از بعض این گو بر گزار
- Bir hayli para artar, onları harca, beni de duadan unutma.
- فضله ماند زین بسی گو خرج کن ** در دعایی گو مرا هم درج کن
- Onu kendi elimle vermeyi isterdim. Filân deftere de bunu yazmışımdır.
- خواستم تا آن به دست خود دهم ** در فلان دفتر نوشتست این قسم
- Fakat ecel mühlet vermedi ki ona Aden incilerini gizlice vereyim.
- خود اجل مهلت ندادم تا که من ** خفیه بسپارم بدو در عدن
- O lâal ve yakutları, bir şeye sardım. Onlar, o garibin borcu için sakladığım şeylerdir, üstünde de onun adı yazılıdır. 3540
- لعل و یاقوتست بهر وام او ** در خنوری و نبشته نام او
- Filân kemerin altına gömdüm. O dostun gamını, önceden yedim ben.
- در فلان طاقیش مدفون کردهام ** من غم آن یار پیشین خوردهام
- Onların değerini Padişahlardan başka kimsecikler bilmez.Satarken dikkat et, aldatmasınlar seni.
- قیمت آن را نداند جز ملوک ** فاجتهد بالبیع ان لا یخدعوک
- Aldanmadan korkuyorsan bir şeyi alırken Peygamberin öğrettiği gibi üç günlüğüne muhayyer olarak al.
- در بیوع آن کن تو از خوف غرار ** که رسول آموخت سه روز اختیار
- Onların kesada düşeceğinden, değerlerinin düşkün olacağından korkma. Onun revacı hiç geçmez.
- از کساد آن مترس و در میفت ** که رواج آن نخواهد هیچ خفت
- Mirasçılarıma da selâm söyle benden. Bu vasiyeti de kıldan kıla onlara anlat. 3545
- وارثانم را سلام من بگو ** وین وصیت را بگو هم مو به مو
- O altınların çokluğuna kapılmasınlar.Hepsini o konuğun önüne yığsınlar.
- تا ز بسیاری آن زر نشکهند ** بیگرانی پیش آن مهمان نهند
- Bu kadarını istemem derse al, dilediğine ver desinler.
- ور بگوید او نخواهم این فره ** گو بگیر و هر که را خواهی بده
- Ben verdiğimden bir habbe bile geri almam. Memeden çıkan süt, bir daha gerisin geriye memeye girmez.
- زانچ دادم باز نستانم نقیر ** سوی پستان باز ناید هیچ شیر
- Verdiğini geri alan, Peygamberin sözüne göre köpek gibi kusmuğunu yemiş olur.
- گشته باشد همچو سگ قی را اکول ** مسترد نحله بر قول رسول
- Bana lâzım değil diye kapısını örter, o altını kabul etmezse altınları götürüp onun kapısına döksünler. 3550
- ور ببندد در نباید آن زرش ** تا بریزند آن عطا را بر درش
- Kim oraya uğrarsa o altınları alsın, götürsün. İhlâs sahibi kimseler hediye ettikleri şeyi geri almazlar.
- هر که آنجا بگذرد زر میبرد ** نیست هدیهی مخلصان را مسترد
- Ben o parayı o mücevherleri iki yıl önce onun için koydum, ululuk ıssı Tanrı’ya böyle nezirde bulundum.
- بهر او بنهادهام آن از دو سال ** کردهام من نذرها با ذوالجلال
- Mirasçılarım ondan bir şey almak isterler. Bunu caiz görürlerse aldıklarının yirmi misli ziyana girerler.
- ور روا دارند چیزی زان ستد ** بیست چندان خو زیانشان اوفتد
- Gönlümü incitmeden çekinmezlerse onlara yüzlerce mihnet kapısı açıktır.
- گر روانم را پژولانند زود ** صد در محنت بریشان بر گشود
- Tanrı’dan tatlı dillerle dilerim ve umarım ki hakkı, müstahak olana ulaştırır. 3555
- از خدا اومید دارم من لبق ** که رساند حق را در مستحق
- Bu sözlerden sonra Kethüdaya iki şey daha anlattı ki onları anlatmak için ağzımı açmayacağım.
- دو قضیهی دیگر او را شرح داد ** لب به ذکر آن نخواهم بر گشاد
- Hem o iki şey sır olarak kalsın, hem de Mesnevi o kadar uzamasın artık.
- تا بماند دو قضیه سر و راز ** هم نگردد مثنوی چندین دراز
- Kethüda sıçrayıp ellerini çırparak uyandı. Gâh gazel okumaktaydı, gâh bağırıp ağlamakta.
- برجهید از خواب انگشتکزنان ** گه غزلگویان و گه نوحهکنان