- Filân kemerin altına gömdüm. O dostun gamını, önceden yedim ben.
- در فلان طاقیش مدفون کردهام ** من غم آن یار پیشین خوردهام
- Onların değerini Padişahlardan başka kimsecikler bilmez.Satarken dikkat et, aldatmasınlar seni.
- قیمت آن را نداند جز ملوک ** فاجتهد بالبیع ان لا یخدعوک
- Aldanmadan korkuyorsan bir şeyi alırken Peygamberin öğrettiği gibi üç günlüğüne muhayyer olarak al.
- در بیوع آن کن تو از خوف غرار ** که رسول آموخت سه روز اختیار
- Onların kesada düşeceğinden, değerlerinin düşkün olacağından korkma. Onun revacı hiç geçmez.
- از کساد آن مترس و در میفت ** که رواج آن نخواهد هیچ خفت
- Mirasçılarıma da selâm söyle benden. Bu vasiyeti de kıldan kıla onlara anlat. 3545
- وارثانم را سلام من بگو ** وین وصیت را بگو هم مو به مو
- O altınların çokluğuna kapılmasınlar.Hepsini o konuğun önüne yığsınlar.
- تا ز بسیاری آن زر نشکهند ** بیگرانی پیش آن مهمان نهند
- Bu kadarını istemem derse al, dilediğine ver desinler.
- ور بگوید او نخواهم این فره ** گو بگیر و هر که را خواهی بده
- Ben verdiğimden bir habbe bile geri almam. Memeden çıkan süt, bir daha gerisin geriye memeye girmez.
- زانچ دادم باز نستانم نقیر ** سوی پستان باز ناید هیچ شیر
- Verdiğini geri alan, Peygamberin sözüne göre köpek gibi kusmuğunu yemiş olur.
- گشته باشد همچو سگ قی را اکول ** مسترد نحله بر قول رسول
- Bana lâzım değil diye kapısını örter, o altını kabul etmezse altınları götürüp onun kapısına döksünler. 3550
- ور ببندد در نباید آن زرش ** تا بریزند آن عطا را بر درش
- Kim oraya uğrarsa o altınları alsın, götürsün. İhlâs sahibi kimseler hediye ettikleri şeyi geri almazlar.
- هر که آنجا بگذرد زر میبرد ** نیست هدیهی مخلصان را مسترد
- Ben o parayı o mücevherleri iki yıl önce onun için koydum, ululuk ıssı Tanrı’ya böyle nezirde bulundum.
- بهر او بنهادهام آن از دو سال ** کردهام من نذرها با ذوالجلال
- Mirasçılarım ondan bir şey almak isterler. Bunu caiz görürlerse aldıklarının yirmi misli ziyana girerler.
- ور روا دارند چیزی زان ستد ** بیست چندان خو زیانشان اوفتد
- Gönlümü incitmeden çekinmezlerse onlara yüzlerce mihnet kapısı açıktır.
- گر روانم را پژولانند زود ** صد در محنت بریشان بر گشود
- Tanrı’dan tatlı dillerle dilerim ve umarım ki hakkı, müstahak olana ulaştırır. 3555
- از خدا اومید دارم من لبق ** که رساند حق را در مستحق
- Bu sözlerden sonra Kethüdaya iki şey daha anlattı ki onları anlatmak için ağzımı açmayacağım.
- دو قضیهی دیگر او را شرح داد ** لب به ذکر آن نخواهم بر گشاد
- Hem o iki şey sır olarak kalsın, hem de Mesnevi o kadar uzamasın artık.
- تا بماند دو قضیه سر و راز ** هم نگردد مثنوی چندین دراز
- Kethüda sıçrayıp ellerini çırparak uyandı. Gâh gazel okumaktaydı, gâh bağırıp ağlamakta.
- برجهید از خواب انگشتکزنان ** گه غزلگویان و گه نوحهکنان
- Konuk, ne sevdalardasın dedi. Ey kethuda, sarhoş ve güzel bir halde kalktın.
- گفت مهمان در چه سوداهاستی ** پایمردا مست و خوش بر خاستی
- Gece rüyada ne gördün ey ulu er? Ne gördün de böyle şehre de sığamıyorsun, ovaya da. 3560
- تا چه دیدی خواب دوش ای بوالعلا ** که نمیگنجی تو در شهر و فلا
- Filin rüyada Hindistan’ı mı gördü de böyle dostların halkasından kaçtın?
- خواب دیده پیل تو هندوستان ** که رمیدستی ز حلقهی دوستان
- Kethuda, güzel bir rüya gördüm dedi. Gönlüme doğmuş bir güneş gördüm.
- گفت سوداناک خوابی دیدهام ** در دل خود آفتابی دیدهام
- O uyanık muhtesibi, o sevgiliye ulaşmak için can vereni gördüm.
- خواب دیدم خواجهی بیدار را ** آن سپرده جان پی دیدار را
- İstekleri veren, bir iş için çağrılınca bin kişiye bedel olan efendiyi gördüm.
- خواب دیدم خواجهی معطی المنی ** واحد کالالف ان امر عنی
- Sarhoş ve kendisinden geçmiş bir halde böyle sayıp dökerken nihayet sarhoşluk, aklını, fikrini aldı. 3565
- مست و بیخود این چنین بر میشمرد ** تا که مستی عقل و هوشش را ببرد