- Kaleye dışardan su gelirse emniyet ve barış zamanında iyidir ama 3600
- قلعه را چون آب آید از برون ** در زمان امن باشد بر فزون
- Düşman geldi de kaleyi çevirdi, kaledekiler kanlarına, battılar mı
- چونک دشمن گرد آن حلقه کند ** تا که اندر خونشان غرقه کند
- Düşman askeri, dışardan gelen suyu keser, kaledekilerin o suya güvenmemelerini temin eder.
- آب بیرون را ببرند آن سپاه ** تا نباشد قلعه را زانها پناه
- İşte o zaman kale içindeki bir acı kuyu dışarıdaki, yüz tatlı ırmaktan daha iyidir.
- آن زمان یک چاه شوری از درون ** به ز صد جیحون شیرین از برون
- Sebepleri kesen ecel ve ölüm askeri de kış gibi dalları, yaprakları kesmeye gelir.
- قاطع الاسباب و لشکرهای مرگ ** همچو دی آید به قطع شاخ و برگ
- O zaman ağaçlara bahar, yardım edemez. Ancak iç âlemindeki sevgilinin bahara benzeyen yüzü yardım eder. 3605
- در جهان نبود مددشان از بهار ** جز مگر در جان بهار روی یار
- Onun için şu toprak yeryüzüne” Gurur, aldanış yurdu” denmiştir. Çünkü göçme çağına ulaştın mı senden ayağını çekiverir.
- زان لقب شد خاک را دار الغرور ** کو کشد پا را سپس یوم العبور
- Ondan önce senin sağında, solunda koşar, senin derdini ben alırım, senin yerine ben dertlenirim derdi. Bir şey almadı ya!
- پیش از آن بر راست و بر چپ میدوید ** که بچینم درد تو چیزی نچید
- Gam zamanlarında sana, senden gam ırak olsun, gamla aranda on dağ bulunsun derdi.
- او بگفتی مر ترا وقت غمان ** دور از تو رنج و ده که در میان
- Fakat elem ordusu geldi de ağzını kapattı mı, seni görmüşlüğüm var bile demez.
- چون سپاه رنج آمد بست دم ** خود نمیگوید ترا من دیدهام
- Tanrı, şeytan içinde bu çeşit bir örnek gösterdi. Hilelerle seni savaşa sokar. 3610
- حق پی شیطان بدین سان زد مثل ** که ترا در رزم آرد با حیل
- Ben seninleyim, sana yardım eder, tehlikelerde senin önüne ben düşer, tehlikeye ben koşar, göğüs gererim.
- که ترا یاری دهم من با توم ** در خطرها پیش تو من میدوم
- Oklara siper olur, dara düştün mü seni kurtarırım.
- اسپرت باشم گه تیر خدنگ ** مخلص تو باشم اندر وقت تنگ
- Senin sürçtüğün yerde ben canımı feda ederim. Sen bir Rüstem’sin, bir Aslansın. Yürü, ercesine karşı dur.
- جان فدای تو کنم در انتعاش ** رستمی شیری هلا مردانه باش
- Diyerek bu işvelerle seni küfür yoluna getirir, o hile, düzen çuvalına sokar.
- سوی کفرش آورد زین عشوهها ** آن جوال خدعه و مکر و دها
- Fakat ayağını attın da hendeğe düştün mü ağzını açar, kahkahayla gülmeye başlar. 3615
- چون قدم بنهاد در خندق فتاد ** او به قاهاقاه خنده لب گشاد
- Sen, aman yahu dersin, gel, ümidim sende. O hadi hadi der, git, ben senden bıkmışım zaten.
- هی بیا من طمعها دارم ز تو ** گویدش رو رو که بیزارم ز تو
- Tanrı’nın adaletinden korkmadın, bense korkarım. Ellerini çek benden!
- تو نترسیدی ز عدل کردگار ** من همیترسم دو دست از من بدار
- Tanrı da onda zaten iyilikten eser yoktur. Şimdi bu hileyle nasıl, nerede kurtulacaksın? dedi ya.
- گفت حق خود او جدا شد از بهی ** تو بدین تزویرها هم کی رهی
- Hesap gününde yapanın da yüzü karadır, yapılanında. İkisi de taşlanırlar.
- فاعل و مفعول در روز شمار ** روسیاهند و حریف سنگسار
- Adalet bakımından yol kesen de uzaklık kuyusundadır, yol yitiren de ve o azap yurdu, ne kötü bir yatılacak yerdir. 3620
- رهزده و رهزن یقین در حکم و داد ** در چه بعدند و در بس المهاد
- Yolunu azıtan aptal da kurtuluştan ümidini kesmeli, yol azdıran da!
- گول را و غول را کو را فریفت ** از خلاص و فوز میباید شکیفت
- Burada eşek balçığa saplanmıştır, eşekçi de, burada da gaflettedirler, orada da çamura saplanır kalırlar.
- هم خر و خرگیر اینجا در گلند ** غافلند اینجا و آنجا آفلند
- Ancak geri dönenler, ondan vazgeçenler ayrı. Onlar güz mevsiminden çıkar, Tanrı’nın lûtuf ve ihsan baharına ererler.
- جز کسانی را که وا گردند از آن ** در بهار فضل آیند از خزان
- Tövbe ederler, Tanrı da tövbeyi kabul eder. Onun buyruğunu tutarlar ve o, ne güzel bir buyruk sahibidir.
- توبه آرند و خدا توبهپذیر ** امر او گیرند و او نعم الامیر