English    Türkçe    فارسی   

6
3630-3654

  • O üç oğlan da babalarının ülkesinde seyahate çıkmayı kurdular. 3630
  • عزم ره کردند آن هر سه پسر  ** سوی املاک پدر رسم سفر 
  • Divan ve geçim işlerini düzene koymak üzere babalarının şehirlerini kalelerini gezip dolaşacaklardı.
  • در طواف شهرها و قلعه‌هاش  ** از پی تدبیر دیوان و معاش 
  • Padişahın elini öpüp vedalaştılar. O emrine itaat edilir padişah onlara dedi ki:
  • دست‌بوس شاه کردند و وداع  ** پس بدیشان گفت آن شاه مطاع 
  • “ Gönlünüz nereye isterse varın. Allah’a emanet. Elinizi, kolunuzu sallaya, sallaya gidin.
  • هر کجاتان دل کشد عازم شوید  ** فی امان الله دست افشان روید 
  • Yalnız “ Hüş-rüba- Akıl kapan” derler bir kale vardır. Orada nice erlerin kaftanı, bedenine dar gelir. Sakın oraya gitmeyin.
  • غیر آن یک قلعه نامش هش‌ربا  ** تنگ آرد بر کله‌داران قبا 
  • Allah aşkına olsun sakın “ Zatüssuver- Resimli “ denen kaleye varmayın. Oradan uzak olun, tehlikeden korkun. 3635
  • الله الله زان دز ذات الصور  ** دور باشید و بترسید از خطر 
  • O kalenin yüzü, arka tarafı, burçları tavanı döşemesi hep insan resimleriyle bezenmiştir.
  • رو و پشت برجهاش و سقف و پست  ** جمله تمثال و نگار و صورتست 
  • Yusuf, dalıp baksın diye Zeliha da odasını resimlerle bezemişti ya hani.
  • هم‌چو آن حجره‌ی زلیخا پر صور  ** تا کند یوسف بناکامش نظر 
  • Yusuf, ona bakmadığından o da hileye başvurmuş, odayı kendi resimleriyle doldurmuştu.
  • چونک یوسف سوی او می‌ننگرید  ** خانه را پر نقش خود کرد آن مکید 
  • Güzel yüzlü Yusuf, nereye bakarsa elinde olmaksızın onun yüzünü görsün diye böyle yapmıştı.
  • تا به هر سو که نگرد آن خوش‌عذار  ** روی او را بیند او بی‌اختیار 
  • Tanrı da gözü aydınlar için altı tarafı da delillerine mazhar etti. 3640
  • بهر دیده‌روشنان یزدان فرد  ** شش جهت را مظهر آیات کرد 
  • Her hayvan, her bitki, nereye baksa; nereye varsa; Tanrı güzelliğini görsün; ondan gıdalansın dedi.
  • تا بهر حیوان و نامی که نگزند  ** از ریاض حسن ربانی چرند 
  • Onun için o oraya “ Nereye dönersiniz Tanrı yüzü var” buyurdu.
  • بهر این فرمود با آن اسپه او  ** حیث ولیتم فثم وجهه 
  • Susar da bir bardaktan su bile içersiniz suyun içinde Tanrıya bakmaktasınız.
  • از قدح‌گر در عطش آبی خورید  ** در درون آب حق را ناظرید 
  • Fakat âşık olmayan suya bakar da suyun içinde kendi yüzünü görür ey gözü açık er!
  • آنک عاشق نیست او در آب در  ** صورت صورت خود بیند ای صاحب‌بصر 
  • Ama âşıkın sureti, Tanrı’da fani olursa söyle bakalım, suda kimin suretini görür? 3645
  • صورت عاشق چو فانی شد درو  ** پس در آب اکنون کرا بیند بگو 
  • Güneşte Tanrı güzelliğini görür âşıklar. Gayret sahibi Tanrı’nın sanatıyla nasıl ay, suya vurur da suda görünürse güneşte de hak görünür.
  • حسن حق بینند اندر روی حور  ** هم‌چو مه در آب از صنع غیور 
  • Fakat Tanrı’nın bu gayreti, âşık ve sadık kişileredir, şeytanla hayvana tecelli etmez o.
  • غیرتش بر عاشقی و صادقیست  ** غیرتش بر دیو و بر استور نیست 
  • Şeytan bile âşık olsa topu çeler. Bir cebrail kesilir, şeytanlığı ölür.
  • دیو اگر عاشق شود هم گوی برد  ** جبرئیلی گشت و آن دیوی بمرد 
  • Bu makamda “ Şeytanım, benim elimde Müslüman oldu” sırrı belirir. Yezid’lik Tanrı ihsanıyla kalmaz, Yezit, Bayazıt olur.
  • اسلم الشیطان آنجا شد پدید  ** که یزیدی شد ز فضلش بایزید 
  • Ey kavim bu sözün sonu gelmez. Siz, o kaleye insan resimlerinden sakının! 3650
  • این سخن پایان ندارد ای گروه  ** هین نگه دارید زان قلعه وجوه 
  • Olmaya ki heves yolunuzu kessin, ebedî bir kötülüğe düşesiniz.
  • هین مبادا که هوستان ره زند  ** که فتید اندر شقاوت تا ابد 
  • Tehlikeden sakınmak farzdır. Benden bu garezsiz sözü duyun!
  • از خطر پرهیز آمد مفترض  ** بشنوید از من حدیث بی‌غرض 
  • Kurtuluş arıyorsan aklın sağlam ve keskin olması, belâ pususundan çekinmek yeğdir.”
  • در فرج جویی خرد سر تیز به  ** از کمین‌گاه بلا پرهیز به 
  • Babaları bu sözleri söylemeseydi, o kaleden çekinin demeseydi.
  • گر نمی‌گفت این سخن را آن پدر  ** ور نمی‌فرمود زان قلعه حذر