English    Türkçe    فارسی   

6
3650-3674

  • Ey kavim bu sözün sonu gelmez. Siz, o kaleye insan resimlerinden sakının! 3650
  • Olmaya ki heves yolunuzu kessin, ebedî bir kötülüğe düşesiniz.
  • Tehlikeden sakınmak farzdır. Benden bu garezsiz sözü duyun!
  • Kurtuluş arıyorsan aklın sağlam ve keskin olması, belâ pususundan çekinmek yeğdir.”
  • Babaları bu sözleri söylemeseydi, o kaleden çekinin demeseydi.
  • O kaleye gitmek akıllarına bile gelmeyecekti. Gönülleri o tarafa akmayacaktı bile. 3655
  • Çünkü tanınmış bir kale değildi. O, pek ıssız bir yerdeydi. Kalelerden, yolardan uzaktaydı.
  • Fakat babaları gitmeyin deyince bu sözden hevese, hayale düştüler.
  • Bu men edilme yüzünden gönüllerinde bir rağbettir uyandı, onun sırrını mutlaka öğrenmek gerek dediler.
  • Men edilen şeye gitmeyin, yapmayın denen şeyi yapmayan kimdir? İnsan men edildiği şeye haristir.
  • Bir şeyi yapma demek, iyi ve Tanrı’dan çekinir kişileri o şeye yanaştırmaz ama hava ve hamasîne uyanları o tarafa sürer, götürür. 3660
  • Şu halde bu yapmayın sözü, birçok kişileri azdırır. Birçok kalbi uyanık kişilerde bununla doğru yola gitmiş olurlar.
  • Alışkın güvercin kamışlardan kaçar mı hiç? O kamışlardan alışmamış, yabani güvercinler kaçar.
  • Şehzadeler de hizmetlerde bulunuruz, dediğin gibi hareket ederiz baş üstüne.
  • Buyruğundan dışarı çıkmayız. Senin lûtuf ve ihsanından gaflet etmek, küfürdür dediler.
  • Fakat kendilerine güvendiklerinden Tanrı izin verirse demediler. Tanrı’yı anmadılar bile. 3665
  • Bu Tanrı izin verirse demek, bu kat, kat tedbir ve ihtiyat, Mesnevinin başlangıcında anlatıldı.
  • Yüz tane kitap olsa hepsi de bir baptan ibarettir. Yüz tarafta da bir tek mihraba dönülür.
  • Bu yolların hepsi de tek bir eve çıkar. Bu binlerce başak, bir tek tohumdan meydana gelmiştir.
  • Çeşit, çeşit yüz binlerce yemekler vardır. Fakat yemek olmak bakımından hepside bir şeydir.
  • Bir tanesini yedin de tamamıyla doydun mu elli tane yemek olsa hepsinden soğursun. 3670
  • Fakat açken şaşılığın tutar, bir yemeği yüz bin yemek görürsün.
  • O halayığın hastalığını, doktorların ahvalini, kusurlarını, anlayışsızlıklarını söylemiştik ya.
  • Hekimler, yularsız atlara benziyorlardı. Üstlerindekinden haberleri bile yoktu.
  • Damakları, gemden yaralanmıştı, tırnakları yol yürümeden incinmişti.