English    Türkçe    فارسی   

6
369-393

  • Cim harfine benzeyen kulak, aynaya benzeyen göz, mime benzeyen ağız, nasıl olur da yazan olmadan yazılır, meydana gelir a kınanmaya değer adam?
  • جیم گوش و عین چشم و میم فم  ** چون بود بی‌کاتبی ای متهم 
  • Aydın bir mum, yakmayan oldukça mı bulunur, yoksa bilen bir yakıcı olunca mı? 370
  • شمع روشن بی‌ز گیراننده‌ای  ** یا بگیراننده‌ی داننده‌ای 
  • Güzel bir sanat kör ve çolak bir adamın elinden mi çıkar, yoksa her tarafı bütün bir gözlünün elinden mi?
  • صنعت خوب از کف شل ضریر  ** باشد اولی یا بگیرایی بصیر 
  • Madem ki seni kahredeceğini, başına mihnet topuzunu vuracağını bildin;
  • پس چو دانستی که قهرت می‌کند  ** بر سرت دبوس محنت می‌زند 
  • Hadi Nemrut gibi savaş, havayı okla bakalım!
  • پس بکن دفعش چو نمرودی به جنگ  ** سوی او کش در هوا تیری خدنگ 
  • Hani Moğol askerleri gibi... Onlar da biri hastalandı mı ölmesin diye göğe ok atarlar ya, sen de atadur.
  • هم‌چو اسپاه مغل بر آسمان  ** تیر می‌انداز دفع نزع جان 
  • Yahut da kaçabilirsen kaç, kurtul bakalım.İmkânı mı var? Onun eline bir kere rehin olmuşsun. 375
  • یا گریز از وی اگر توانی برو  ** چون روی چون در کف اویی گرو 
  • Yokluktayken bile elinden kurtulamadın, şimdi nasıl kurtulabilirsin a güzelim!
  • در عدم بودی نرستی از کفش  ** از کف او چون رهی ای دست‌خوش 
  • İstek yok mu? İşte o, sıçramak, kaçmaktır; onun adaletine karşı takvanın kanını dökmektir.
  • آرزو جستن بود بگریختن  ** پیش عدلش خون تقوی ریختن 
  • Bu dünya tuzaktır, tanesi de istek. Tuzaklardan kaç onlardan yüz çevir.
  • این جهان دامست و دانه‌آرزو  ** در گریز از دامها روی آر زو 
  • Böyle hareket ettin mi yüzlerce ferahlık bulursun. Fakat istekten geçemedin mi fesatlıklara uğrarsın.
  • چون چنین رفتی بدیدی صد گشاد  ** چون شدی در ضد آن دیدی فساد 
  • Bunun için Peygamber “Müftüler sana kuvvetli fetvalar bile verseler sen, kalbine danış” dedi. 380
  • پس پیمبر گفت استفتوا القلوب  ** گر چه مفتیتان برون گوید خطوب 
  • İsteği bırak da Allah acısın. Bunun böyle olması lâzım, bunu denedin, sınadın ya.
  • آرزو بگذار تا رحم آیدش  ** آزمودی که چنین می‌بایدش 
  • Mademki kaçamıyorsun, ona kullukta bulun da hapsinden kurtul, gül bahçelerine git.
  • چون نتانی جست پس خدمت کنش  ** تا روی از حبس او در گلشنش 
  • Her an kendini görür gözetirsin adaleti de görürsün, yüceliği de ey azgın.
  • دم به دم چون تو مراقب می‌شوی  ** داد می‌بینی و داور ای غوی 
  • Fakat perde ardına girer, gözünü kaparsan senin bu göz yummanla güneş, işinden gücünden kalır mı hiç?
  • ور ببندی چشم خود را ز احتجاب  ** کار خود را کی گذارد آفتاب 
  • Padişahın,Eyaz’ın hareketini beğenmiyen beylere onun yüceliğinin rütbesindeki üstünlüğün, maaşındaki fazlalığın sebeplerini, hiçbir delil getiremiyecekleri, hiçbir itirazda bulunamıyacakları bir tarzda bildirip göstermesi
  • وا نمودن پادشاه به امرا و متعصبان در راه ایاز سبب فضیلت و مرتبت و قربت و جامگی او بریشان بر وجهی کی ایشان را حجت و اعتراض نماند 
  • Beyler, hasetten coşunca nihayet padişahı bile kınamaya başlayıp dediler ki: 385
  • چون امیران از حسد جوشان شدند  ** عاقبت بر شاه خود طعنه زدند 
  • Bu senin Eyaz’ında otuz adamın aklı yokken nasıl olur da otuz beyin kaftan parasını yer?
  • کین ایاز تو ندارد سی خرد  ** جامگی سی امیر او چون خورد 
  • Padişah, otuz beyle avlanmak üzere dağlara, ovalara çıktı.
  • شاه بیرون رفت با آن سی امیر  ** سوی صحرا و کهستان صیدگیر 
  • Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de,
  • کاروانی دید از دور آن ملک  ** گفت امیری را برو ای متفک 
  • Sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? dedi.
  • رو بپرس آن کاروان را بر رصد  ** کز کدامین شهر اندر می‌رسد 
  • Bey gitti, sorup geldi, dedi ki: Rey’den geliyor.Padişah, peki nereye gidiyormuş? deyince kalakaldı. 390
  • رفت و پرسید و بیامد که ز ری  ** گفت عزمش تا کجا درماند وی 
  • Bir başka beye, git bakalım yüce kişi dedi, sen de nereye gidiyor, şunu anla!
  • دیگری را گفت رو ای بوالعلا  ** باز پرس از کاروان که تا کجا 
  • O da gidip geldi, Yemen’e gidiyormuş dedi. Padişah yükü neymiş? Deyince o da dinelip kaldı.
  • رفت و آمد گفت تا سوی یمن  ** گفت رختش چیست هان ای موتمن 
  • Padişah, bir başka beye hadi, sen de yükü neymiş, onu öğren dedi.
  • ماند حیران گفت با میری دگر  ** که برو وا پرس رخت آن نفر