O kendi tedbirine güvendi, aklımla elbette bir iş başarırım dedi.3795
اعتمادی کرد بر تدبیر خویش ** که برم من کار خود با عقل پیش
Halbuki o inayetin bir zerresi bile aklından doğacak üç yüz ihtiyat tedbirinden daha iyidir.
نیم ذره زان عنایت به بود ** که ز تدبیر خرد سیصد رصد
Beyim kendi hileni bırak. Tanrı inayetine yürü orada öl.
ترک مکر خویشتن گیر ای امیر ** پا بکش پیش عنایت خوش بمیر
Buna sayılı hilelerle ulaşılmaz. Sen ölmedikçe fayda yok vesselam.
این به قدر حیلهی معدود نیست ** زین حیل تا تو نمیری سود نیست
Buhara’da bir Sadr-ı cihan vardı. Hangi dilenci, ağız açıp bir şey isterse onun umumi ihsanından hiçbir şey elde edemezdi. Bir yoksul alim, bunu unuttu, hırsının çokluğundan ve alay geçerken bir şey istedi. Sadr-ı cihan yüzünü çevirdi. Yoksul, her gün yeni bir hileye başvurur, kendini bazen kadın şekline sokar, çarşaf giyer, bazen kör gösterir, yüzünü, gözünü bağlardı. Fakat padişah, anlayışıyla onu derhal tanırdı.
حکایت صدر جهان بخارا کی هر سایلی کی به زبان بخواستی از صدقهی عام بیدریغ او محروم شدی و آن دانشمند درویش به فراموشی و فرط حرص و تعجیل به زبان بخواست در موکب صدر جهان از وی رو بگردانید و او هر روز حیلهی نو ساختی و خود را گاه زن کردی زیر چادر وگاه نابینا کردی و چشم و روی خود بسته به فراستش بشناختی الی آخره
Buhara’daki o ulu zat kendisinden bir şey isteyenlere çok iyi muamele ederdi.
در بخارا خوی آن خواجیم اجل ** بود با خواهندگان حسن عمل
Pek çok sayısız ihsanlarda bulunur, ta gecelere kadar cömertlik eder, altınlar saçardı.3800
داد بسیار و عطای بیشمار ** تا به شب بودی ز جودش زر نثار
Altınları kağıt parçalarına sarar, öyle verirdi. Hasılı dünyada bulundukça hep böyle ihsanlar ederdi.
زر به کاغذپارهها پیچیده بود ** تا وجودش بود میافشاند جود
Güneş gibi, tertemiz ay gibiydi. Onlar da Tanrı’dan aldıkları aydınlığı halka saçarlar ya.
همچو خورشید و چو ماه پاکباز ** آنچ گیرند از ضیا بدهند باز
Toprağa altın bağışlayan kimdir? Güneş. Madendeki altın da ondandır, yıkık yerlerdeki hazine de.
خاک را زربخش کی بود آفتاب ** زر ازو در کان و گنج اندر خراب
Her sabah yoksulların bir kısmına ihsanda bulunuyordu. Bu suretle hiçbir tayfanın mahrum kalmamasını isterdi.
هر صباحی یک گره را راتبه ** تا نماند امتی زو خایبه
Bir gün dertlilere lütfeder, öbür gün dul kadınlara ihsanda bulunur.3805
مبتلایان را بدی روزی عطا ** روز دیگر بیوگان را آن سخا
Daha öbür gün yoksul Alevilerle okuyup okutmakla uğraşan yoksul fakirlere kerem eder.
روز دیگر بر علویان مقل ** با فقیهان فقیر مشتغل
Daha öbürüsü gün halkın eli boşlarına para verir, daha öbürüsü gün de borçlulara ihsan ederdi.
روز دیگر بر تهیدستان عام ** روز دیگر بر گرفتاران وام
Yalnız bir şartı vardı: kimse ağzını açıp bir şey istemeyecekti.
شرط او آن بود که کس با زبان ** زر نخواهد هیچ نگشاید لبان
Geçeceği yolun kenarına bütün yoksullar duvar gibi dizilirler, susarlar beklerlerdi.
لیک خامش بر حوالی رهش ** ایستاده مفلسان دیواروش
Birisi ağız açtı da bir şey istedi mi bir habbe bile alamazdı.3810
هر که کردی ناگهان با لب سال ** زو نبردی زین گنه یک حبه مال
Şartı kim susarsa kurtulur hükmüydü. Kesesi, kasesi, susanlarındı.
من صمت منکم نجا بد یاسهاش ** خامشان را بود کیسه و کاسهاش
Nasılsa bir gün ihtiyarın biri, açım, bana zekat ver demişti.
نادرا روزی یکی پیری بگفت ** ده زکاتم که منم با جوع جفت
İhtiyarı men ettiler. Ama o boyuna söylemekteydi. Halk hayretlere düştü.
منع کرد از پیر و پیرش جد گرفت ** مانده خلق از جد پیر اندر شگفت
Sadr-ı Cihan babacığım ne utanmaz ihtiyarsın dedi. İhtiyar sen benden daha ziyade utanmazsın dedi.
گفت بس بیشرم پیری ای پدر ** پیر گفت از من توی بیشرمتر
Bu cihanı yedin yuttun bir de alemle beraber öteki alemi elde etmeye tamah ediyorsun!3815
کین جهان خوردی و خواهی تو ز طمع ** کان جهان با این جهان گیری به جمع
Bu sözü duyunca güldü, o ihtiyara bir hayli mal verdi. Adamcağız, bütün malları yalnız başına alıp götürdü.
خندهاش آمد مال داد آن پیر را ** پیر تنها برد آن توفیر را
O ihtiyardan başka ondan bir şey isteyen hiçbir kimse ne yarım habbe altın elde etti, ne bir zerre kumaş.
غیر آن پیر ایچ خواهنده ازو ** نیم حبه زر ندید و نه تسو
Fakihlerin günüydü, bir hoca, hırsa geldi, feryadediyordu.
نوبت روز فقیهان ناگهان ** یک فقیه از حرص آمد در فغان
Bir hayli ağladı, sızlandı, fakat çare yoktu. Her çeşit söz söyledi, hiçbir faydası olmadı.
کرد زاریها بسی چاره نبود ** گفت هر نوعی نبودش هیچ سود