- Yalnız bir şartı vardı: kimse ağzını açıp bir şey istemeyecekti.
- شرط او آن بود که کس با زبان ** زر نخواهد هیچ نگشاید لبان
- Geçeceği yolun kenarına bütün yoksullar duvar gibi dizilirler, susarlar beklerlerdi.
- لیک خامش بر حوالی رهش ** ایستاده مفلسان دیواروش
- Birisi ağız açtı da bir şey istedi mi bir habbe bile alamazdı. 3810
- هر که کردی ناگهان با لب سال ** زو نبردی زین گنه یک حبه مال
- Şartı kim susarsa kurtulur hükmüydü. Kesesi, kasesi, susanlarındı.
- من صمت منکم نجا بد یاسهاش ** خامشان را بود کیسه و کاسهاش
- Nasılsa bir gün ihtiyarın biri, açım, bana zekat ver demişti.
- نادرا روزی یکی پیری بگفت ** ده زکاتم که منم با جوع جفت
- İhtiyarı men ettiler. Ama o boyuna söylemekteydi. Halk hayretlere düştü.
- منع کرد از پیر و پیرش جد گرفت ** مانده خلق از جد پیر اندر شگفت
- Sadr-ı Cihan babacığım ne utanmaz ihtiyarsın dedi. İhtiyar sen benden daha ziyade utanmazsın dedi.
- گفت بس بیشرم پیری ای پدر ** پیر گفت از من توی بیشرمتر
- Bu cihanı yedin yuttun bir de alemle beraber öteki alemi elde etmeye tamah ediyorsun! 3815
- کین جهان خوردی و خواهی تو ز طمع ** کان جهان با این جهان گیری به جمع
- Bu sözü duyunca güldü, o ihtiyara bir hayli mal verdi. Adamcağız, bütün malları yalnız başına alıp götürdü.
- خندهاش آمد مال داد آن پیر را ** پیر تنها برد آن توفیر را
- O ihtiyardan başka ondan bir şey isteyen hiçbir kimse ne yarım habbe altın elde etti, ne bir zerre kumaş.
- غیر آن پیر ایچ خواهنده ازو ** نیم حبه زر ندید و نه تسو
- Fakihlerin günüydü, bir hoca, hırsa geldi, feryadediyordu.
- نوبت روز فقیهان ناگهان ** یک فقیه از حرص آمد در فغان
- Bir hayli ağladı, sızlandı, fakat çare yoktu. Her çeşit söz söyledi, hiçbir faydası olmadı.
- کرد زاریها بسی چاره نبود ** گفت هر نوعی نبودش هیچ سود
- Ertesi günü ayağını eski çaputlarla sardı, kötürümler arasına karıştı. 3820
- روز دیگر با رگو پیچید پا ** ناکس اندر صف قوم مبتلا
- Ayağının sağına soluna tahtalar bağladı, bu suretle kendisini ayağı kırık bir alil göstermek istedi.
- تختهها بر ساق بست از چپ و راست ** تا گمان آید که او اشکستهپاست
- Padişah onu gördü tanıdı hiçbir şey vermedi. Ertesi günü yüzünü bir keçe parçasıyla örttü.
- دیدش و بشناختش چیزی نداد ** روز دیگر رو بپوشید از لباد
- Fakat padişah yine tanıdı, ağzını açıp bir şey istediği için kusurda bulunmuştu, ona hiçbir şey vermedi.
- هم بدانستش ندادش آن عزیز ** از گناه و جرم گفتن هیچ چیز
- Yüz türlü hileye başvurdu, nihayet aciz kalıp kadınlar gibi çarşafa büründü.
- چونک عاجز شد ز صد گونه مکید ** چون زنان او چادری بر سر کشید
- Dul kadınların arasına karışıp elini gizledi başını eğdi öylece durdu. 3825
- در میان بیوگان رفت و نشست ** سر فرو افکند و پنهان کرد دست
- Fakat padişah, yine tanıyıp sadaka vermedi. Hocanın mahrumiyetten yüreği yandı.
- هم شناسیدش ندادش صدقهای ** در دلش آمد ز حرمان حرقهای
- Sonunda bir kefenciye gitti. Dedi ki: beni bir kilime sar yol üstüne koy.
- رفت او پیش کفنخواهی پگاه ** که بپیچم در نمد نه پیش راه
- Hiç ağzını açma, yalnız Sadr-ı cihan’ın buradan geçmesini bekle.
- هیچ مگشا لب نشین و مینگر ** تا کند صدر جهان اینجا گذر
- Belki görünce ölü sanır da kefen parası almak üzere bir şey verir.
- بوک بیند مرده پندار به ظن ** زر در اندازد پی وجه کفن
- Ne verirse yarısını sana veririm. Kefenci para gözler bir yoksuldu dediğini kabul etti. 3830
- هر چه بدهد نیم آن بدهم به تو ** همچنان کرد آن فقیر صلهجو
- Onu bir kilime sarıp yol üstüne koydu. Padişahın yolu oraya düştü.
- در نمد پیچید و بر راهش نهاد ** معبر صدر جهان آنجا فتاد
- Kilimin üstüne bir miktar altın attı. Hoca, hemen aceleyle kilimden elini çıkarıp altınları aldı.
- زر در اندازید بر روی نمد ** دست بیرون کرد از تعجیل خود