- Bu sözü duyunca güldü, o ihtiyara bir hayli mal verdi. Adamcağız, bütün malları yalnız başına alıp götürdü.
- خندهاش آمد مال داد آن پیر را ** پیر تنها برد آن توفیر را
- O ihtiyardan başka ondan bir şey isteyen hiçbir kimse ne yarım habbe altın elde etti, ne bir zerre kumaş.
- غیر آن پیر ایچ خواهنده ازو ** نیم حبه زر ندید و نه تسو
- Fakihlerin günüydü, bir hoca, hırsa geldi, feryadediyordu.
- نوبت روز فقیهان ناگهان ** یک فقیه از حرص آمد در فغان
- Bir hayli ağladı, sızlandı, fakat çare yoktu. Her çeşit söz söyledi, hiçbir faydası olmadı.
- کرد زاریها بسی چاره نبود ** گفت هر نوعی نبودش هیچ سود
- Ertesi günü ayağını eski çaputlarla sardı, kötürümler arasına karıştı. 3820
- روز دیگر با رگو پیچید پا ** ناکس اندر صف قوم مبتلا
- Ayağının sağına soluna tahtalar bağladı, bu suretle kendisini ayağı kırık bir alil göstermek istedi.
- تختهها بر ساق بست از چپ و راست ** تا گمان آید که او اشکستهپاست
- Padişah onu gördü tanıdı hiçbir şey vermedi. Ertesi günü yüzünü bir keçe parçasıyla örttü.
- دیدش و بشناختش چیزی نداد ** روز دیگر رو بپوشید از لباد
- Fakat padişah yine tanıdı, ağzını açıp bir şey istediği için kusurda bulunmuştu, ona hiçbir şey vermedi.
- هم بدانستش ندادش آن عزیز ** از گناه و جرم گفتن هیچ چیز
- Yüz türlü hileye başvurdu, nihayet aciz kalıp kadınlar gibi çarşafa büründü.
- چونک عاجز شد ز صد گونه مکید ** چون زنان او چادری بر سر کشید
- Dul kadınların arasına karışıp elini gizledi başını eğdi öylece durdu. 3825
- در میان بیوگان رفت و نشست ** سر فرو افکند و پنهان کرد دست
- Fakat padişah, yine tanıyıp sadaka vermedi. Hocanın mahrumiyetten yüreği yandı.
- هم شناسیدش ندادش صدقهای ** در دلش آمد ز حرمان حرقهای
- Sonunda bir kefenciye gitti. Dedi ki: beni bir kilime sar yol üstüne koy.
- رفت او پیش کفنخواهی پگاه ** که بپیچم در نمد نه پیش راه
- Hiç ağzını açma, yalnız Sadr-ı cihan’ın buradan geçmesini bekle.
- هیچ مگشا لب نشین و مینگر ** تا کند صدر جهان اینجا گذر
- Belki görünce ölü sanır da kefen parası almak üzere bir şey verir.
- بوک بیند مرده پندار به ظن ** زر در اندازد پی وجه کفن
- Ne verirse yarısını sana veririm. Kefenci para gözler bir yoksuldu dediğini kabul etti. 3830
- هر چه بدهد نیم آن بدهم به تو ** همچنان کرد آن فقیر صلهجو
- Onu bir kilime sarıp yol üstüne koydu. Padişahın yolu oraya düştü.
- در نمد پیچید و بر راهش نهاد ** معبر صدر جهان آنجا فتاد
- Kilimin üstüne bir miktar altın attı. Hoca, hemen aceleyle kilimden elini çıkarıp altınları aldı.
- زر در اندازید بر روی نمد ** دست بیرون کرد از تعجیل خود
- Kefencinin almasına, verilen altınları gizlemesine meydan bile bırakmadı o aceleci adam.
- تا نگیرد آن کفنخواه آن صله ** تا نهان نکند ازو آن دهدله
- Ölü, kilimden elini uzatıp paraları aldıktan sonra başını kilimden çıkardı.
- مرده از زیر نمد بر کرد دست ** سر برون آمد پی دستش ز پست
- Padişaha dedi ki: ey bana kerem kapılarını kapayan bak nasıl aldım gördün ya. 3835
- گفت با صدر جهان چون بستدم ** ای ببسته بر من ابواب کرم
- Sadr-ı Cihan doğru dedi, aldın ama ölmedikçe kapımdan hiçbir şey koparamadın ya inatçı.
- گفت لیکن تا نمردی ای عنود ** از جناب من نبردی هیچ جود
- “ Ölmeden önce ölün” sırrı budur işte. Çünkü ölümden sonra ganimetler elde edilir.
- سر موتوا قبل موت این بود ** کز پس مردن غنیمتها رسد
- Ey hilebaz, Tanrıya karşı ölümden başka hiçbir hüner para etmez bir inayete uğramak yüzlerce çalışıp çabalamadan yeğdir.
- غیر مردن هیچ فرهنگی دگر ** در نگیرد با خدای ای حیلهگر
- Çalışıp çabalamanın yüzlerce çeşit bozukluğu olabilir. Çalışmada bu korku var.
- یک عنایت به ز صد گون اجتهاد ** جهد را خوفست از صد گون فساد
- O inayet ölüme bağlıdır. Bu yolu, güvenilir erler sınadılar. 3840
- وآن عنایت هست موقوف ممات ** تجربه کردند این ره را ثقات