- Padişah, otuz beyle avlanmak üzere dağlara, ovalara çıktı.
- شاه بیرون رفت با آن سی امیر ** سوی صحرا و کهستان صیدگیر
- Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de,
- کاروانی دید از دور آن ملک ** گفت امیری را برو ای متفک
- Sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? dedi.
- رو بپرس آن کاروان را بر رصد ** کز کدامین شهر اندر میرسد
- Bey gitti, sorup geldi, dedi ki: Rey’den geliyor.Padişah, peki nereye gidiyormuş? deyince kalakaldı. 390
- رفت و پرسید و بیامد که ز ری ** گفت عزمش تا کجا درماند وی
- Bir başka beye, git bakalım yüce kişi dedi, sen de nereye gidiyor, şunu anla!
- دیگری را گفت رو ای بوالعلا ** باز پرس از کاروان که تا کجا
- O da gidip geldi, Yemen’e gidiyormuş dedi. Padişah yükü neymiş? Deyince o da dinelip kaldı.
- رفت و آمد گفت تا سوی یمن ** گفت رختش چیست هان ای موتمن
- Padişah, bir başka beye hadi, sen de yükü neymiş, onu öğren dedi.
- ماند حیران گفت با میری دگر ** که برو وا پرس رخت آن نفر
- Bey gidip geldi, her cins mal var, fakat çoğu Rey kâseleri deyince,
- باز آمد گفت از هر جنس هست ** اغلب آن کاسههای رازیست
- Padişah, Rey’den ne vakit çıkmış? diye sordu. O aklı gevşek bey de âciz kaldı. 395
- گفت کی بیرون شدند از شهر ری ** ماند حیران آن امیر سست پی
- Böylece, otuz hattâ daha fazla beyin hepsi de âciz ve noksan çıktı.
- همچنین تا سی امیر و بیشتر ** سسترای و ناقص اندر کر و فر
- Bunun üzerine padişah beylere dedi ki: Ben bir gün tek başıma Eyaz’ımı sınadım.
- گفت امیران را که من روزی جدا ** امتحان کردم ایاز خویش را
- Şu kervan nereden geliyor? Git anla dedim. Gitti, hepsini sorup öğrenmiş.
- که بپرس از کاروان تا از کجاست ** او برفت این جمله وا پرسید راست
- Benim emrim olmadan kervanın bütün ahvalini, olduğu gibi bir bir anlattı.
- بیوصیت بیاشارت یک به یک ** حالشان دریافت بی ریبی و شک
- Bu otuz bey, otuz defada ne öğrenebildiyse o, hepsini birden öğrenip geldi. 400
- هر چه زین سی میر اندر سی مقام ** کشف شد زو آن به یکدم شد تمام
- Beylerin,bu delili cebrice şüphelerle zayıflarmaya savaşmaları,padişahın onlara verdiği cevap
- مدافعهی امرا آن حجت را به شبههی جبریانه و جواب دادن شاه ایشان را
- Beyler, bu bir zekâ işi, o da Allah vergisi, çalışmakla olmaz ki.
- پس بگفتند آن امیران کین فنیست ** از عنایتهاش کار جهد نیست
- Aya o güzel yüzü Allah vermiş, güle o hoş kokuyu Allah ihsan etmiş dediler.
- قسمت حقست مه را روی نغز ** دادهی بختست گل را بوی نغز
- Padişah dedi ki: İnsanın elde ettiği şey zararsa çalışmamasından ileri gelmiştir, kârsa çalışıp çabalamasından.
- گفت سلطان بلک آنچ از نفس زاد ** ریع تقصیرست و دخل اجتهاد
- Yoksa Âdem, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” der miydi.
- ورنه آدم کی بگفتی با خدا ** ربنا انا ظلمنا نفسنا
- Bu suç bahtımdan. Kader böyleymiş,ihtiyatın tedbirin ne faydası var? derdi. 405
- خود بگفتی کین گناه از نفس بود ** چون قضا این بود حزم ما چه سود
- İblis gibi hani. O da “Sen beni azdırdın. Hem kadehimizi kırıyor, hem de bizi dövüyorsun” demişti ya.
- همچو ابلیسی که گفت اغویتنی ** تو شکستی جام و ما را میزنی
- Halbuki takdir haktır ama, kulun çalışması da hak. Kendine gel de koca şeytan gibi kör olma.
- بل قضا حقست و جهد بنده حق ** هین مباش اعور چو ابلیس خلق
- İki iş arasında tereddütte kalıyoruz. Hiç ihtiyarımız olmasa bu tereddüt olur mu?
- در تردد ماندهایم اندر دو کار ** این تردد کی بود بیاختیار
- İki eli, iki ayağı bağlı olan adam bunu mu yapsam onu mu, der mi?
- این کنم یا آن کنم او کی گود ** که دو دست و پای او بسته بود
- Denize mi dalsam, yücelere mi uçsam diye hiç tereddüde düşer mi? 410
- هیچ باشد این تردد بر سرم ** که روم در بحر یا بالا پرم
- Musul’a mı gitsem, yoksa büyü öğrenmek için Babil’e mi diye düşüncelere kapılır mı?
- این تردد هست که موصل روم ** یا برای سحر تا بابل روم