English    Türkçe    فارسی   

6
3881-3905

  • Bilgi, uçsuz bucaksız ve kıyısız bir denizdir. Bilgi dileyense, denizlerde dalgıçlık edene benzer.
  • علم دریاییست بی‌حد و کنار  ** طالب علمست غواص بحار 
  • Bilgi dileyenin ömrü, binlerce yıl olsa yine araştırmadan vazgeçmez, bir türlü doymaz.
  • گر هزاران سال باشد عمر او  ** او نگردد سیر خود از جست و جو 
  • Tanrı elçisi, hadisinde “ İşte iki tane haris ki hiç doymazlar” dedi.
  • کان رسول حق بگفت اندر بیان  ** اینک منهومان هما لا یشبعان 
  • Tanrı rahmet etsin, Mustafa, “İki haris vardır ki hiç doymaz. Biri dünyayı dileyen, öbürü, bilgi isteğinde bulunan” dedi. Bu bilgi, dünya bilgisinden başka olmalı ki hadiste tekrarlama olmasın. Çünkü dünya bilgisi de dünyadır. Eğer buradaki bilgi, dünya bilgisi olursa hadiste “Biri dünyayı dileyen, öbürü dünya isteğinde bulunan” diye tekrar olur, ayırma olmazdı.
  • در تفسیر این خبر کی مصطفی صلوات‌الله علیه فرمود منهومان لا یشبعان طالب الدنیا و طالب العلم کی این علم غیر علم دنیا باید تا دو قسم باشد اما علم دنیا هم دنیا باشد الی آخره و اگر هم‌چنین شود کی طالب الدنیا و طالب الدنیا تکرار بود نه تقسیم مع تقریره 
  • “ Dünyayı ve dünyanın şatafatını dileyenle bilgi elde etmek isteyen” dendi.
  • طالب الدنیا و توفیراتها  ** طالب العلم و تدبیراتها 
  • Bu ayırmaya dikkat edilirse buradaki bilginin dünya bilgisinden başka olduğu anlaşılır babacığım. 3885
  • پس درین قسمت چو بگماری نظر  ** غیر دنیا باشد این علم ای پدر 
  • Dünyadan başka ne olabilir? Ahret… Seni buradan ayıran, sana kılavuzluk eden!
  • غیر دنیا پس چه باشد آخرت  ** کت کند زینجا و باشد رهبرت 
  • Üç şehzadenin o iş hususunda konuşmaları
  • بحث کردن آن سه شه‌زاده در تدبیر آن واقعه 
  • Derde uğrayan o üç şehzade birbirlerine döndüler. Her üçünün de zahmeti birdi, derdi bir elemi bir.
  • رو به هم کردند هر سه مفتتن  ** هر سه را یک رنج و یک درد و حزن 
  • Her üçü, aynı düşüncedeydi aynı sevdaya düşmüştü. Her üçü aynı derde uğramış aynı hastalığa tutulmuştu.
  • هر سه در یک فکر و یک سودا ندیم  ** هر سه از یک رنج و یک علت سقیم 
  • Sükut içindeydiler. Fakat üçü de aynı tehlikeye düşmüştü. Sözde de her birinin delili birdi.
  • در خموشی هر سه را خطرت یکی  ** در سخن هم هر سه را حجت یکی 
  • Bir müddet hepsi gözyaşı döktüler, musibet sofrasının başında kanlar saçtılar. 3890
  • یک زمانی اشک‌ریزان جمله‌شان  ** بر سر خوان مصیبت خون‌فشان 
  • Bir zaman, her üçü de gönül ateşiyle yandılar, buhurdan gibi sıcak soluklar aldılar.
  • یک زمان از آتش دل هر سه کس  ** بر زده با سوز چون مجمر نفس 
  • Büyük kardeşin ahvali
  • مقالت برادر بزرگین 
  • Büyük kardeşleri dedi ki: Ey hayırlı kardeşler, biz başkasına er gibi öğütler vermez miydik?
  • آن بزرگین گفت ای اخوان خیر  ** ما نه نر بودیم اندر نصح غیر 
  • Adamlarımızdan biri, bize dertten, yoksulluktan, korkudan, yer deprenmesinden şikayet edince, X
  • از حشم هر که به ما کردی گله  ** از بلا و فقر و خوف و زلزله 
  • Sıkıntıdan az ağla sızla. Sabret, sabır ferahlığın anahtarı derdik ya!
  • ما همی‌گفتیم کم نال از حرج  ** صبر کن کالصبر مفتاح الفرج 
  • Şimdi bu sabır anahtarı ne oldu? O türe bozuldu mu şaşılacak şey! 3895
  • این کلید صبر را اکنون چه شد  ** ای عجب منسوخ شد قانون چه شد 
  • Savaş zamanında ateş içinde bile altın gibi bir hoşça gül diyen biz değil miydik?
  • ما نمی‌گفتیم که اندر کش مکش  ** اندر آتش هم‌چو زر خندید خوش 
  • Savaşın o dar zamanında asker benziniz saramasın demez miydik?
  • مر سپه را وقت تنگاتنگ جنگ  ** گفته ما که هین مگردانید رنگ 
  • Atların adam kellerinden başka basacak bir yer bulamadığı zamanlarda
  • آن زمان که بود اسپان را وطا  ** جمله سرهای بریده زیر پا 
  • Ordumuzu hay haylar la mızrak gibi kahredici bir halde saldırın diye teşvik etmez miydik?
  • ما سپاه خویش را هی هی کنان  ** که به پیش آیید قاهر چون سنان 
  • Bütün aleme sabredin der; sabır gönlün ve göğsün ışığıdır diye öğüt verirdik ya. 3900
  • جمله عالم را نشان داده به صبر  ** زانک صبر آمد چراغ و نور صدر 
  • Şimdi nöbet bizde. Neden sersem oluyor, çirkin karılar gibi neden çarşafa bürünüyoruz?
  • نوبت ما شد چه خیره‌سر شدیم  ** چون زنان زشت در چادر شدیم 
  • Ey gönül! Herkesi hararetlendirdin ya; hadi bakalım, şimdi sen hararetlen, kendiliğinden utan!
  • ای دلی که جمله را کردی تو گرم  ** گرم کن خود را و از خود دار شرم 
  • Ey dil! Herkese öğüt verirdin ya; işte şimdi sana nöbet geldi, neden sustun?
  • ای زبان که جمله را ناصح بدی  ** نوبت تو گشت از چه تن زدی 
  • Ey akıl! Nerde o şekerler çiğneyen öğütün? Senin çağın şimdi. O hay ,hayın ne oldu?
  • ای خرد کو پند شکرخای تو  ** دور تست این دم چه شد هیهای تو 
  • Ey gönülden yüzlerce teşvişi gideren! Şimdi senin nöbetin, hadi, oynat sakalını! 3905
  • ای ز دلها برده صد تشویش را  ** نوبت تو شد بجنبان ریش را