- “ Dünyayı ve dünyanın şatafatını dileyenle bilgi elde etmek isteyen” dendi.
- طالب الدنیا و توفیراتها ** طالب العلم و تدبیراتها
- Bu ayırmaya dikkat edilirse buradaki bilginin dünya bilgisinden başka olduğu anlaşılır babacığım. 3885
- پس درین قسمت چو بگماری نظر ** غیر دنیا باشد این علم ای پدر
- Dünyadan başka ne olabilir? Ahret… Seni buradan ayıran, sana kılavuzluk eden!
- غیر دنیا پس چه باشد آخرت ** کت کند زینجا و باشد رهبرت
- Üç şehzadenin o iş hususunda konuşmaları
- بحث کردن آن سه شهزاده در تدبیر آن واقعه
- Derde uğrayan o üç şehzade birbirlerine döndüler. Her üçünün de zahmeti birdi, derdi bir elemi bir.
- رو به هم کردند هر سه مفتتن ** هر سه را یک رنج و یک درد و حزن
- Her üçü, aynı düşüncedeydi aynı sevdaya düşmüştü. Her üçü aynı derde uğramış aynı hastalığa tutulmuştu.
- هر سه در یک فکر و یک سودا ندیم ** هر سه از یک رنج و یک علت سقیم
- Sükut içindeydiler. Fakat üçü de aynı tehlikeye düşmüştü. Sözde de her birinin delili birdi.
- در خموشی هر سه را خطرت یکی ** در سخن هم هر سه را حجت یکی
- Bir müddet hepsi gözyaşı döktüler, musibet sofrasının başında kanlar saçtılar. 3890
- یک زمانی اشکریزان جملهشان ** بر سر خوان مصیبت خونفشان
- Bir zaman, her üçü de gönül ateşiyle yandılar, buhurdan gibi sıcak soluklar aldılar.
- یک زمان از آتش دل هر سه کس ** بر زده با سوز چون مجمر نفس
- Büyük kardeşin ahvali
- مقالت برادر بزرگین
- Büyük kardeşleri dedi ki: Ey hayırlı kardeşler, biz başkasına er gibi öğütler vermez miydik?
- آن بزرگین گفت ای اخوان خیر ** ما نه نر بودیم اندر نصح غیر
- Adamlarımızdan biri, bize dertten, yoksulluktan, korkudan, yer deprenmesinden şikayet edince, X
- از حشم هر که به ما کردی گله ** از بلا و فقر و خوف و زلزله
- Sıkıntıdan az ağla sızla. Sabret, sabır ferahlığın anahtarı derdik ya!
- ما همیگفتیم کم نال از حرج ** صبر کن کالصبر مفتاح الفرج
- Şimdi bu sabır anahtarı ne oldu? O türe bozuldu mu şaşılacak şey! 3895
- این کلید صبر را اکنون چه شد ** ای عجب منسوخ شد قانون چه شد
- Savaş zamanında ateş içinde bile altın gibi bir hoşça gül diyen biz değil miydik?
- ما نمیگفتیم که اندر کش مکش ** اندر آتش همچو زر خندید خوش
- Savaşın o dar zamanında asker benziniz saramasın demez miydik?
- مر سپه را وقت تنگاتنگ جنگ ** گفته ما که هین مگردانید رنگ
- Atların adam kellerinden başka basacak bir yer bulamadığı zamanlarda
- آن زمان که بود اسپان را وطا ** جمله سرهای بریده زیر پا
- Ordumuzu hay haylar la mızrak gibi kahredici bir halde saldırın diye teşvik etmez miydik?
- ما سپاه خویش را هی هی کنان ** که به پیش آیید قاهر چون سنان
- Bütün aleme sabredin der; sabır gönlün ve göğsün ışığıdır diye öğüt verirdik ya. 3900
- جمله عالم را نشان داده به صبر ** زانک صبر آمد چراغ و نور صدر
- Şimdi nöbet bizde. Neden sersem oluyor, çirkin karılar gibi neden çarşafa bürünüyoruz?
- نوبت ما شد چه خیرهسر شدیم ** چون زنان زشت در چادر شدیم
- Ey gönül! Herkesi hararetlendirdin ya; hadi bakalım, şimdi sen hararetlen, kendiliğinden utan!
- ای دلی که جمله را کردی تو گرم ** گرم کن خود را و از خود دار شرم
- Ey dil! Herkese öğüt verirdin ya; işte şimdi sana nöbet geldi, neden sustun?
- ای زبان که جمله را ناصح بدی ** نوبت تو گشت از چه تن زدی
- Ey akıl! Nerde o şekerler çiğneyen öğütün? Senin çağın şimdi. O hay ,hayın ne oldu?
- ای خرد کو پند شکرخای تو ** دور تست این دم چه شد هیهای تو
- Ey gönülden yüzlerce teşvişi gideren! Şimdi senin nöbetin, hadi, oynat sakalını! 3905
- ای ز دلها برده صد تشویش را ** نوبت تو شد بجنبان ریش را
- Kahpelik eder de şimdi sakalını oynatmazsan bundan önce de sakalına gülmüş olursun.
- از غری ریش ار کنون دزدیدهای ** پیش ازین بر ریش خود خندیدهای
- Başkalarına öğüt verme vaktinde hay hay, iş başa düşünce karılar gibi vay, vay ha!
- وقت پند دیگرانی های های ** در غم خود چون زنانی وای وای
- Başkalarının derdine dermen oluyordun ya; şimdi dert, sana konuk oldu, fakat susuverdin.
- چون به درد دیگران درمان بدی ** درد مهمان تو آمد تن زدی