Daima baştın, kendini kuyruk yap da ayağını, elini, sakalını, bıyığını az kaybet.
سر بدی پیوسته خود را دم مکن ** پا و دست و ریش و سبلت گم مکن
Şu döşenmiş yeryüzünde şimdi oyun senin. Kendini boş bir hale getir de neşelen!
بازی آن تست بر روی بساط ** خویش را در طبع آر و در نشاط
Bir padişahın, alimin birini zorla meclise getirtip oturtması, sakinin hocaya şarap vermesi ve kadehi sunması, hocanın yüz çevirip kızması, padişahın sakiye haydi demesi, bunu boş bir hale getir… bunun üzerine sakinin, hocanın kafasına birkaç kere vurup şarap içirtmesi v.s.
ذکر آن پادشاه که آن دانشمند را به اکراه در مجلس آورد و بنشاند ساقی شراب بر دانشمند عرضه کرد ساغر پیش او داشت رو بگردانید و ترشی و تندی آغاز کرد شاه ساقی را گفت کی هین در طبعش آر ساقی چندی بر سرش کوفت و شرابش در خورد داد الی آخره
Bir padişah mecliste oturmuş şarap içip sarhoş olmuştu. Kapının önünden bir fakih geçiyordu.
پادشاهی مست اندر بزم خوش ** میگذشت آن یک فقیهی بر درش
Şunu meclise getirin, laal renkli şarabı sunun şuna diye emretti.3915
کرد اشارت کش درین مجلس کشید ** وان شراب لعل را با او چشید
Hocayı ister istemez meclise getirdiler. Mecliste zehir gibi, yılan gibi ekşi bir suratla somurtup oturdu.
پس کشیدندش به شه بیاختیار ** شست در مجلس ترش چون زهر و مار
Padişah şarap sundu. Hoca kızdı kabul etmedi. Padişahtan da yüz çevirdi sakiden de.
عرضه کردش می نپذرفت او به خشم ** از شه و ساقی بگردانید چشم
Ben ömrümde şarap içmedim. Halis zehir, bence şaraptan daha hoş.
که به عمر خود نخوردستم شراب ** خوشتر آید از شرابم زهر ناب
Kendinize gelin, bana şarap yerine zehir verin, içip öleyim de kendimden de kurtulayım, sizden de dedi.
هین به جای می به من زهری دهید ** تا من از خویش و شما زین وا رهید
Şarap içmeden gürültüye başladı. Mecliste ölüm gibi, canavar gibi bir hal aldı.3920
می نخورده عربده آغاز کرد ** گشته در مجلس گران چون مرگ و درد
Nefis ehliyle şu balçığa kapılmış olanlar gibi hani. Onlar, gönül ehliyle oturdular mı bu hale gelirler işte.
همچو اهل نفس و اهل آب و گل ** در جهان بنشسته با اصحاب دل
Tanrı, kendi haslarına gizlilik aleminde hürlerin içtikleri şaraptan sunar ancak.
حق ندارد خاصگان را در کمون ** از می احرار جز در یشربون
Onlar, perde ardında kalanlara, hakikatı görmeyenlere o şaraptan sunarlar ama duygu o, şarabın sözünden başka bir şey duymaz.
عرضه میدارند بر محجوب جام ** حس نمییابد از آن غیر کلام
Hakikati görmeyenler, onların irşadından yüz çevirirler. Çünkü gözle onların ihsanını göremez.
رو همی گرداند از ارشادشان ** که نمیبیند به دیده دادشان
Kulaklarından boğazlarına bir yol olsaydı onların öğütleri, gönüllerine tesir ederdi.3925
گر ز گوشش تا به حلقش ره بدی ** سر نصح اندر درونشان در شدی
Fakat bu çeşit adam, baştanbaşa ateştir, nur değil. Yakıcı ateşe de ancak kabuklar atılır.
چون همه نارست جانش نیست نور ** که افکند در نار سوزان جز قشور
İç, kabuktan çıktı. Kabuktan ibaret olan söz, kaybolup gitti. Mide hiç kabuktan kızışır, gelişir mi?
مغز بیرون ماند و قشر گفت رفت ** کی شود از قشر معده گرم و زفت
Cehennem ateşi ancak kabuğu yakar. Ateşin içle hiçbir işi yoktur.
نار دوزخ جز که قشر افشار نیست ** نار را با هیچ مغزی کار نیست
Ateş, içe yalım verirse mutlaka bil ki onu pişirmek içindir, yakmak için değil.
ور بود بر مغز ناری شعلهزن ** بهر پختن دان نه بهر سوختن
Tanrı hüküm ve hikmet sahibi oldukça bu kaide daimidir. Geçmiş zamanda da böyledir. Gelecek zamanda da.3930
تا که باشد حق حکیم این قاعده ** مستمر دان در گذشته و نامده
Latif iç, hatta kabuklar bile onun tarafından yarlıganırken artık nasıl olur da içi yakar? Uzaktır ondan bu.
مغز نغز و قشرها مغفور ازو ** مغز را پس چون بسوزد دور ازو
Hatta inayet eder de bu inayeti yüzünden başına vurursa bile ona bir iştah verir, o kırmızı şarabı içirir.
از عنایت گر بکوبد بر سرش ** اشتها آید شراب احمرش
Başına vurmazsa o hoca gibi onun ağzını bağlar. Şarap da içirmez, bu padişahların meclisine de sokmaz.
ور نکوبد ماند او بستهدهان ** چون فقیه از شرب و بزم این شهان
Padişah sakiye dedi ki: Ey izi kutlu ne susuyorsun? Hadi onu hoş bir hale getir, neşelendir!
گفت شه با ساقیش ای نیکپی ** چه خموشی ده به طبعش آر هی
Her akılda gizli bir hükmeden vardır. Kimi dilerse hileyle baştan çıkarır.3935
هست پنهان حاکمی بر هر خرد ** هرکه را خواهد به فن از سر برد
Doğu güneşi de onun alemi aydınlatması da tutsaklar gibi onun zincirine bağlanmıştır.
آفتاب مشرق و تنویر او ** چون اسیران بسته در زنجیر او