- Kulaklarından boğazlarına bir yol olsaydı onların öğütleri, gönüllerine tesir ederdi. 3925
- گر ز گوشش تا به حلقش ره بدی ** سر نصح اندر درونشان در شدی
- Fakat bu çeşit adam, baştanbaşa ateştir, nur değil. Yakıcı ateşe de ancak kabuklar atılır.
- چون همه نارست جانش نیست نور ** که افکند در نار سوزان جز قشور
- İç, kabuktan çıktı. Kabuktan ibaret olan söz, kaybolup gitti. Mide hiç kabuktan kızışır, gelişir mi?
- مغز بیرون ماند و قشر گفت رفت ** کی شود از قشر معده گرم و زفت
- Cehennem ateşi ancak kabuğu yakar. Ateşin içle hiçbir işi yoktur.
- نار دوزخ جز که قشر افشار نیست ** نار را با هیچ مغزی کار نیست
- Ateş, içe yalım verirse mutlaka bil ki onu pişirmek içindir, yakmak için değil.
- ور بود بر مغز ناری شعلهزن ** بهر پختن دان نه بهر سوختن
- Tanrı hüküm ve hikmet sahibi oldukça bu kaide daimidir. Geçmiş zamanda da böyledir. Gelecek zamanda da. 3930
- تا که باشد حق حکیم این قاعده ** مستمر دان در گذشته و نامده
- Latif iç, hatta kabuklar bile onun tarafından yarlıganırken artık nasıl olur da içi yakar? Uzaktır ondan bu.
- مغز نغز و قشرها مغفور ازو ** مغز را پس چون بسوزد دور ازو
- Hatta inayet eder de bu inayeti yüzünden başına vurursa bile ona bir iştah verir, o kırmızı şarabı içirir.
- از عنایت گر بکوبد بر سرش ** اشتها آید شراب احمرش
- Başına vurmazsa o hoca gibi onun ağzını bağlar. Şarap da içirmez, bu padişahların meclisine de sokmaz.
- ور نکوبد ماند او بستهدهان ** چون فقیه از شرب و بزم این شهان
- Padişah sakiye dedi ki: Ey izi kutlu ne susuyorsun? Hadi onu hoş bir hale getir, neşelendir!
- گفت شه با ساقیش ای نیکپی ** چه خموشی ده به طبعش آر هی
- Her akılda gizli bir hükmeden vardır. Kimi dilerse hileyle baştan çıkarır. 3935
- هست پنهان حاکمی بر هر خرد ** هرکه را خواهد به فن از سر برد
- Doğu güneşi de onun alemi aydınlatması da tutsaklar gibi onun zincirine bağlanmıştır.
- آفتاب مشرق و تنویر او ** چون اسیران بسته در زنجیر او
- Dimağına yarım afsun okuduğu zaman feleği çarha getirir döndürür.
- چرخ را چرخ اندر آرد در زمن ** چون بخواند در دماغش نیم فن
- Bir aklı tesiri altına alan başka bir akıl ondan kudret bulmuştur, tavla üstadı odur.
- عقل کو عقل دگر را سخره کرد ** مهره زو دارد ویست استاد نرد
- Saki, hocanın başına birkaç sille vurdu al deyip şarap kadehini sundu. Zavallı hoca sille korkusundan kadehi alıp içti.
- چند سیلی بر سرش زد گفت گیر ** در کشید از بیم سیلی آن زحیر
- İçince de sarhoş oldu, neşelendi, bağ gibi gülmeye başladı. Nedimliğe alaya latifeye koyuldu. 3940
- مست گشت و شاد و خندان شد چو باغ ** در ندیمی و مضاحک رفت و لاغ
- Aslanı bile tutacak bir hale geldi. Neşesinden parmacıklarını şakırdatmaya başladı. Sonra su dökmek için ayak yoluna gitti.
- شیرگیر و خوش شد انگشتک بزد ** سوی مبرز رفت تا میزک کند
- Ayak yolunda ay gibi bir halayık vardı. Padişahın cariyelerinden olan bu kız pek güzeldi.
- یک کنیزک بود در مبرز چو ماه ** سخت زیبا و ز قرناقان شاه
- Onu görünce ağzı açık kaldı. Aklı gitti, halayığa saldırmaya kalkıştı.
- چون بدید او را دهانش باز ماند ** عقل رفت و تن ستمپرداز ماند
- Ömrünce bekardı iştiyak halindeydi. Şimdi bir de sarhoş olmuştu. Hemen halayığa el attı.
- عمرها بوده عزب مشتاق و مست ** بر کنیزک در زمان در زد دو دست
- Halayık çırpınmaya başladı, narayı attı. Fakat hiçbir çaresi olmadı. 3945
- بس طپید آن دختر و نعره فراشت ** بر نیامد با وی و سودی نداشت
- Kadın buluşma zamanında erkeğin elinde ekmekçinin elindeki hamura döner.
- زن به دست مرد در وقت لقا ** چون خمیر آمد به دست نانبا
- Onu gah yumuşaklıkla gah sert bir halde yoğurur durur, elinin altında ondan çak, çak diye sesler çıkar.
- بسرشد گاهیش نرم و گه درشت ** زو بر آرد چاق چاقی زیر مشت
- Gah onu uzatır, tahta üstünde yassı bir hale getirir. Gah bir araya toplar.
- گاه پهنش واکشد بر تختهای ** درهمش آرد گهی یک لختهای
- Gah su döker, gah tuz eker. Gah tandıra yayar, ateşle onu mehenge vurur.
- گاه در وی ریزد آب و گه نمک ** از تنور و آتشش سازد محک