- Gül, bülbülle sırrını söyledi; padişah, sevgilisine sır söyledi…
- ور بگفتی گل به بلبل راز گفت ** ور بگفتی شه سر شهناز گفت
- Bahtımız ne de kutlu; yaygıları döşeyin…
- ور بگفتی چه همایونست بخت ** ور بگفتی که بر افشانید رخت
- Saka su getirdi; güneş doğdu…
- ور بگفتی که سقا آورد آب ** ور بگفتی که بر آمد آفتاب
- Dün gece bir tencere kaynattılar; içindekiler güzelce pişti, helmelendi…
- ور بگفتی دوش دیگی پختهاند ** یا حوایج از پزش یک لختهاند
- Ekmekler tuzsuz; felek, aksine dönmede… 4030
- ور بگفتی هست نانها بینمک ** ور بگفتی عکس میگردد فلک
- Başım ağrıyor; başımın ağrısı geçti gibi bir şey söylese hep başka şey kastederdi.
- ور بگفتی که به درد آمد سرم ** ور بگفتی درد سر شد خوشترم
- Birini övse onu över, birinden şikayetlense onun ayrılığını anlatmış olurdu.
- گر ستودی اعتناق او بدی ** ور نکوهیدی فراق او بدی
- Yüz binlerce ad söylese maksadı, dileği hep Yusuf’tu.
- صد هزاران نام گر بر هم زدی ** قصد او و خواه او یوسف بدی
- Acıkırsa onun adını söylerdi. Tok olursa onunla duyar, onun kadehinden sarhoş olurdu.
- گرسنه بودی چو گفتی نام او ** میشدی او سیر و مست جام او
- Susuzluğu onun adıyla geçerdi. Batıni şerbeti onun adıydı. 4035
- تشنگیش از نام او ساکن شدی ** نام یوسف شربت باطن شدی
- Derdi oldu mu onun yüce adıyla derhal derdi yatışırdı.
- ور بدی دردیش زان نام بلند ** درد او در حال گشتی سودمند
- Hatta kış vakti sevgilisinin adı ona kürk kesilirdi. Sevda aleminde sevgilisinin adı bu işi işler işte.
- وقت سرما بودی او را پوستین ** این کند در عشق نام دوست این
- Aşağılık kişiler de her an o temiz adı anar ama bu tesir görülmez; çünkü onlarda aşk yoktur.
- عام میخوانند هر دم نام پاک ** این عمل نکند چو نبود عشقناک
- İsa, onun adıyla mucizeler yaptı. Ne mucize gördüyse onun adıyla gösterdi.
- آنچ عیسی کرده بود از نام هو ** میشدی پیدا ورا از نام او
- Bir can, Hakk’a ulaştı mı onun zikri, bunun zikridir; bunun zikri onun zikri. 4040
- چونک با حق متصل گردید جان ** ذکر آن اینست و ذکر اینست آن
- Böyle can kendinden boşalır, sevgilisinin aşkıyla dolar. Testide ne varsa dışına o sızar.
- خالی از خود بود و پر از عشق دوست ** پس ز کوزه آن تلابد که دروست
- Gülme, vuslat safranının kokusunu verir, ağlama, uzaklık soğanının kokusunu.
- خنده بوی زعفران وصل داد ** گریه بوهای پیاز آن بعاد
- Halbuki bunların her birinin gönlünde yüzlerce murat var. Bu, aşk ve sevgi mezhebi değildir.
- هر یکی را هست در دل صد مراد ** این نباشد مذهب عشق و وداد
- Gündüze nasıl güneş lazımsa aşka da sevgili lazım. Güneş o yüze nikap gibidir.
- یار آمد عشق را روز آفتاب ** آفتاب آن روی را همچون نقاب
- Nikapla sevgilinin yüzünü fark edemeyen, güneşe tapar. Ondan el çek. 4045
- آنک نشناسد نقاب از روی یار ** عابد الشمس است دست از وی بدار
- Aşıkın günü de odur, rızkı da. Aşıkın gönlü de odur, gönlünün yanışı da.
- روز او و روزی عاشق هم او ** دل همو دلسوزی عاشق هم او
- Balıklara ekmek de sudur, su da. Elbise de sudur, ilaç da, uyku da.
- ماهیان را نقد شد از عین آب ** نان و آب و جامه و دارو و خواب
- Aşık, çocuğa benzer. Memeden süt emer durur. O iki alemde de sütten başka bir şey bilmez.
- همچو طفلست او ز پستان شیرگیر ** او نداند در دو عالم غیر شیر
- Fakat şu da var ki çocuk, sütü hem bilir, hem bilmez. Bu tarafta tedbirin yeri yoktur.
- طفل داند هم نداند شیر را ** راه نبود این طرف تدبیر را
- Bu define bildiren kitap, açanı da açılanı da bulsun, define sahibine de, defineye de nail olsun diye ruhu hayretlere düşürmüştür. 4050
- گیج کرد این گردنامه روح را ** تا بیابد فاتح و مفتوح را