English    Türkçe    فارسی   

6
4029-4053

  • Dün gece bir tencere kaynattılar; içindekiler güzelce pişti, helmelendi…
  • ور بگفتی دوش دیگی پخته‌اند  ** یا حوایج از پزش یک لخته‌اند 
  • Ekmekler tuzsuz; felek, aksine dönmede… 4030
  • ور بگفتی هست نانها بی‌نمک  ** ور بگفتی عکس می‌گردد فلک 
  • Başım ağrıyor; başımın ağrısı geçti gibi bir şey söylese hep başka şey kastederdi.
  • ور بگفتی که به درد آمد سرم  ** ور بگفتی درد سر شد خوشترم 
  • Birini övse onu över, birinden şikayetlense onun ayrılığını anlatmış olurdu.
  • گر ستودی اعتناق او بدی  ** ور نکوهیدی فراق او بدی 
  • Yüz binlerce ad söylese maksadı, dileği hep Yusuf’tu.
  • صد هزاران نام گر بر هم زدی  ** قصد او و خواه او یوسف بدی 
  • Acıkırsa onun adını söylerdi. Tok olursa onunla duyar, onun kadehinden sarhoş olurdu.
  • گرسنه بودی چو گفتی نام او  ** می‌شدی او سیر و مست جام او 
  • Susuzluğu onun adıyla geçerdi. Batıni şerbeti onun adıydı. 4035
  • تشنگیش از نام او ساکن شدی  ** نام یوسف شربت باطن شدی 
  • Derdi oldu mu onun yüce adıyla derhal derdi yatışırdı.
  • ور بدی دردیش زان نام بلند  ** درد او در حال گشتی سودمند 
  • Hatta kış vakti sevgilisinin adı ona kürk kesilirdi. Sevda aleminde sevgilisinin adı bu işi işler işte.
  • وقت سرما بودی او را پوستین  ** این کند در عشق نام دوست این 
  • Aşağılık kişiler de her an o temiz adı anar ama bu tesir görülmez; çünkü onlarda aşk yoktur.
  • عام می‌خوانند هر دم نام پاک  ** این عمل نکند چو نبود عشقناک 
  • İsa, onun adıyla mucizeler yaptı. Ne mucize gördüyse onun adıyla gösterdi.
  • آنچ عیسی کرده بود از نام هو  ** می‌شدی پیدا ورا از نام او 
  • Bir can, Hakk’a ulaştı mı onun zikri, bunun zikridir; bunun zikri onun zikri. 4040
  • چونک با حق متصل گردید جان  ** ذکر آن اینست و ذکر اینست آن 
  • Böyle can kendinden boşalır, sevgilisinin aşkıyla dolar. Testide ne varsa dışına o sızar.
  • خالی از خود بود و پر از عشق دوست  ** پس ز کوزه آن تلابد که دروست 
  • Gülme, vuslat safranının kokusunu verir, ağlama, uzaklık soğanının kokusunu.
  • خنده بوی زعفران وصل داد  ** گریه بوهای پیاز آن بعاد 
  • Halbuki bunların her birinin gönlünde yüzlerce murat var. Bu, aşk ve sevgi mezhebi değildir.
  • هر یکی را هست در دل صد مراد  ** این نباشد مذهب عشق و وداد 
  • Gündüze nasıl güneş lazımsa aşka da sevgili lazım. Güneş o yüze nikap gibidir.
  • یار آمد عشق را روز آفتاب  ** آفتاب آن روی را هم‌چون نقاب 
  • Nikapla sevgilinin yüzünü fark edemeyen, güneşe tapar. Ondan el çek. 4045
  • آنک نشناسد نقاب از روی یار  ** عابد الشمس است دست از وی بدار 
  • Aşıkın günü de odur, rızkı da. Aşıkın gönlü de odur, gönlünün yanışı da.
  • روز او و روزی عاشق هم او  ** دل همو دلسوزی عاشق هم او 
  • Balıklara ekmek de sudur, su da. Elbise de sudur, ilaç da, uyku da.
  • ماهیان را نقد شد از عین آب  ** نان و آب و جامه و دارو و خواب 
  • Aşık, çocuğa benzer. Memeden süt emer durur. O iki alemde de sütten başka bir şey bilmez.
  • هم‌چو طفلست او ز پستان شیرگیر  ** او نداند در دو عالم غیر شیر 
  • Fakat şu da var ki çocuk, sütü hem bilir, hem bilmez. Bu tarafta tedbirin yeri yoktur.
  • طفل داند هم نداند شیر را  ** راه نبود این طرف تدبیر را 
  • Bu define bildiren kitap, açanı da açılanı da bulsun, define sahibine de, defineye de nail olsun diye ruhu hayretlere düşürmüştür. 4050
  • گیج کرد این گردنامه روح را  ** تا بیابد فاتح و مفتوح را 
  • Ruh, bu yürüyüşte hayran olmaz. Hayret şöyle dursun defineyi bildiren kitabı elde eden ruh, deniz kesilir, sel ve ırmak değil.
  • گیج نبود در روش بلک اندرو  ** حاملش دریا بود نه سیل و جو 
  • Bulduğunu buldu mu kendisi kaybolur. Bir sel gibi denize gark olur gider.
  • چون بیابد او که یابد گم شود  ** هم‌چو سیلی غرقه‌ی قلزم شود 
  • Tohum yok oldu da ondan sonra bitti, incir haline geldi. "“Ben de sen ölmeyince altın vermedim ya” sözü budur işte.
  • دانه گم شد آنگهی او تین بود  ** تا نمردی زر ندادم این بود 
  • Şehzadelerin Çin ülkesine varıp idare merkezi olan şehirde gizlenmeleri, bir hayli sabrettikten sonra büyük kardeşlerinin sabırsızlanarak “Ben gidiyorum, elveda size. Gidip kendimi padişaha tanıtacağım” demesi. Ayağım, ya beni maksadıma ulaştırır. Yahut oraya gönlüm gibi başımı da veririm. Kardeşlerinin ona öğüt vermeleri, fakat fayda etmemesi. Ey aşıkları kınayan, bırak onları, Tanrı’nın azdırdığı bir taifeyi sen nasıl doğru yola sokabilirsin?
  • بعد مکث ایشان متواری در بلاد چین در شهر تختگاه و بعد دراز شدن صبر بی‌صبر شدن آن بزرگین کی من رفتم الوداع خود را بر شاه عرضه کنم اما قدمی تنیلنی مقصودی او القی راسی کفادی ثم یا پای رساندم به مقصود و مراد یا سر بنهم هم‌چو دل از دست آن‌جا و نصیحت برادران او را سود ناداشتن یا عاذل العاشقین دع فة اضلها الله کیف ترشدها الی آخره