- Büyük kardeşleri dedi ki: Kardeşlerim beklemeden canım ağzıma geldi.
- آن بزرگین گفت ای اخوان من ** ز انتظار آمد به لب این جان من
- artık bir şeye aldırış etmiyorum sabrım kalmadı. Bu sabır beni adeta ateşe attı. 4055
- لا ابالی گشتهام صبرم نماند ** مر مرا این صبر در آتش نشاند
- Sabretmeden takatim tak oldu. Başıma gelen şey aşıklara ibret kesildi.
- طاقت من زین صبوری طاق شد ** راقعهی من عبرت عشاق شد
- Ayrılık yüzünden canıma doydum. Ayrılıkta yaşamak, münafıklıktır.
- من ز جان سیر آمدم اندر فراق ** زنده بودن در فراق آمد نفاق
- Ayrılığın derdi, niceye bir beni öldürecek? Kes başımı da aşk, bana bir baş bağışlasın.
- چند درد فرقتش بکشد مرا ** سر ببر تا عشق سر بخشد مرا
- Dinim, aşkla yaşamaktır. Bu canla, bu başla diri kalmak, bunlarla yaşamak benim için ayıptır, ardır.
- دین من از عشق زنده بودنست ** زندگی زین جان و سر ننگ منست
- Kılıç aşıkın canından tozu, toprağı siler süpürür. Çünkü kılıç, suçları kökünden mahveder. 4060
- تیغ هست از جان عاشق گردروب ** زانک سیف افتاد محاء الذنوب
- Ey güzel ömürlerdir “Hayatım ölümümdedir” diye aşkının davulunu dövüp durmaktayım.
- چون غبار تن بشد ماهم بتافت ** ماه جان من هوای صاف یافت
- Beden tozu kalktı mı ayım parlar. Can ayım, saf bir hava bulur.
- عمرها بر طبل عشقت ای صنم ** ان فی متی حیاتی میزنم
- Can, su kuşu olduğunu dava etmede. Artık bela tufanından feryat eder mi hiç?
- دعوی مرغابی کردست جان ** کی ز طوفان بلا دارد فغان
- Gemi parçalanmış, kaza ne gam? Onun gemisi, suya ayak basıvermektir.
- بط را ز اشکستن کشتی چه غم ** کشتیاش بر آب بس باشد قدم
- Canım ve bedenim, bu dava ile dirildi. Artık ben bu davadan nasıl vazgeçer, nasıl sukut edebilirim? 4065
- زنده زین دعوی بود جان و تنم ** من ازین دعوی چگونه تن زنم
- Rüya görürüm ama uykuda değil. Dava edip duruyorum ama yalancı değilim.
- خواب میبینم ولی در خواب نه ** مدعی هستم ولی کذاب نه
- Yüz kere kellemi kessen mum gibiyim ben, daha ziyade aydınlanır, etrafı daha aydınlık bir hale getiririm.
- گر مرا صد بار تو گردن زنی ** همچو شمعم بر فروزم روشنی
- Ateş, önden, arttan bütün harmanı sarsa gece yolcularına ayın harmanı kafidir.
- آتش ار خرمن بگیرد پیش و پس ** شبروان را خرمن آن ماه بس
- Yusuf’u, kardeşlerinin hilesi, Yakub peygamberden gizledi.
- کرده یوسف را نهان و مختبی ** حیلت اخوان ز یعقوب نبی
- Onu hileyle gizlediler. Fakat gömlek, nihayet gammazlıkta bulundu. 4070
- خفیه کردندش به حیلتسازیی ** کرد آخر پیرهن غمازیی
- İki küçük kardeşi, büyük kardeşlerine öğütlerde bulundular. Dediler ki: Düşeceğin tehlikelerden bihaber olma.
- آن دو گفتندش نصیحت در سمر ** که مکن ز اخطار خود را بیخبر
- Kendine gel, yaralarımıza tuz ekme. Babayiğitlik taslayıp, yahut şüpheye düşüp bu zehri içmeye kalkışma.
- هین منه بر ریشهای ما نمک ** هین مخور این زهر بر جلدی و شک
- Her şeyden haberdar olan bir şeyhin tedbirine uymadıkça kalb gözün açık olmadığı halde nasıl yol gidebilirsin?
- جز به تدبیر یکی شیخی خبیر ** چون روی چون نبودت قلبی بصیر
- Vay o kuşa ki kanadı bitmeden yücelere uçmaya kalkışır da tehlikeye düşer!
- وای آن مرغی که ناروییده پر ** بر پرد بر اوج و افتد در خطر
- İnsana kol kanat akıldır. Adamın aklı olmazsa kendisine başka bir aklı kılavuz etmesi gerektir. 4075
- عقل باشد مرد را بال و پری ** چون ندارد عقل عقل رهبری
- Ya üstün ol, ya üstünlüğü ara. Ya görüş sahibi ol, yahut bir görüş sahibi ara.
- یا مظفر یا مظفرجوی باش ** یا نظرور یا نظرورجوی باش
- Akıl anahtarı olmaksızın bu kapıyı açmaya kalkışmak beyhudedir, doğru değildir. Açılmaz.
- بی ز مفتاح خرد این قرع باب ** از هوا باشد نه از روی صواب
- Heva ve heves yüzünden bütün bir alemi tuzağa tutulmuş gör. İlaç rengindeki yaralara karmış bil.
- عالمی در دام میبین از هوا ** وز جراحتهای همرنگ دوا