- Yusuf’u, kardeşlerinin hilesi, Yakub peygamberden gizledi.
- کرده یوسف را نهان و مختبی ** حیلت اخوان ز یعقوب نبی
- Onu hileyle gizlediler. Fakat gömlek, nihayet gammazlıkta bulundu. 4070
- خفیه کردندش به حیلتسازیی ** کرد آخر پیرهن غمازیی
- İki küçük kardeşi, büyük kardeşlerine öğütlerde bulundular. Dediler ki: Düşeceğin tehlikelerden bihaber olma.
- آن دو گفتندش نصیحت در سمر ** که مکن ز اخطار خود را بیخبر
- Kendine gel, yaralarımıza tuz ekme. Babayiğitlik taslayıp, yahut şüpheye düşüp bu zehri içmeye kalkışma.
- هین منه بر ریشهای ما نمک ** هین مخور این زهر بر جلدی و شک
- Her şeyden haberdar olan bir şeyhin tedbirine uymadıkça kalb gözün açık olmadığı halde nasıl yol gidebilirsin?
- جز به تدبیر یکی شیخی خبیر ** چون روی چون نبودت قلبی بصیر
- Vay o kuşa ki kanadı bitmeden yücelere uçmaya kalkışır da tehlikeye düşer!
- وای آن مرغی که ناروییده پر ** بر پرد بر اوج و افتد در خطر
- İnsana kol kanat akıldır. Adamın aklı olmazsa kendisine başka bir aklı kılavuz etmesi gerektir. 4075
- عقل باشد مرد را بال و پری ** چون ندارد عقل عقل رهبری
- Ya üstün ol, ya üstünlüğü ara. Ya görüş sahibi ol, yahut bir görüş sahibi ara.
- یا مظفر یا مظفرجوی باش ** یا نظرور یا نظرورجوی باش
- Akıl anahtarı olmaksızın bu kapıyı açmaya kalkışmak beyhudedir, doğru değildir. Açılmaz.
- بی ز مفتاح خرد این قرع باب ** از هوا باشد نه از روی صواب
- Heva ve heves yüzünden bütün bir alemi tuzağa tutulmuş gör. İlaç rengindeki yaralara karmış bil.
- عالمی در دام میبین از هوا ** وز جراحتهای همرنگ دوا
- Yılan, ölüm gibi göğsünün üstüne dayanıp ayağa kalkmış, ağzına da kuş avlamak için büyük bir yaprak almıştır.
- مار استادست بر سینه چو مرگ ** در دهانش بهر صید اشگرف برگ
- Otlar arasında o da bir ot gibi boy vermiştir. Kuş, onu bir dal sanır. 4080
- در حشایش چون حشیشی او بپاست ** مرغ پندارد که او شاخ گیاست
- Yemek için yaprağın üstüne oturdu mu yılanın ve ölümün ağzına düşer.
- چون نشیند بهر خور بر روی برگ ** در فتد اندر دهان مار و مرگ
- Bir timsah, ağzını açar. Dişlerinin çevresinde uzun, uzun kurtlar vardır.
- کرده تمساحی دهان خویش باز ** گرد دندانهاش کرمان دراز
- Yediğinin artığından dişlerinin arasında kalanlar kurtlanır, dişlerinin çevresinde kurtlar peydahlanır.
- از بقیهی خور که در دندانش ماند ** کرمها رویید و بر دندان نشاند
- Kuşcağızlar, kurtları, o rızkı görüp o tabutu otlak sanırlar.
- مرغکان بینند کرم و قوت را ** مرج پندارند آن تابوت را
- Ağzı, ansızın kuşlarla doldu mu derhal nefesini çeker, ağzını kapar. 4085
- چون دهان پر شد ز مرغ او ناگهان ** در کشدشان و فرو بندد دهان
- Bu ekmeklerle, azıklarla dolu olan alemi, o timsahın açılmış ağzı bil.
- این جهان پر ز نقل و پر ز نان ** چون دهان باز آن تمساح دان
- Ey rızık kazanan! Kurt ve yeyim derdine düşüp zaman timsahının hilesinden emin olma.
- بهر کرم و طعمه ای روزیتراش ** از فن تمساح دهر آمن مباش
- Tilki, toprağın altına yayılır, toprağın üstünde de hileli tohumlar vardır.
- روبه افتد پهن اندر زیر خاک ** بر سر خاکش حبوب مکرناک
- Nihayet bir karga gaflette bulunur, oraya gelir konar. O hilebaz da derhal onun ayağını yakalayıverir.
- تا بیاید زاغ غافل سوی آن ** پای او گیرد به مکر آن مکردان
- Hayvanlar da yüz binlerce hile varken artık hayvanlardan daha üstün olanda ne hileler bulunur? 4090
- صدهزاران مکر در حیوان چو هست ** چون بود مکر بشر کو مهترست
- Zeynel-abidin gibi elinde bir Kuran, fakat yeninde kahredici bir hançer!
- مصحفی در کف چو زینالعابدین ** خنجری پر قهر اندر آستین
- Sana gelerek efendim der. Fakat gönlünde büyülerle, hilelerle dolu bir Babil var.
- گویدت خندان کای مولای من ** در دل او بابلی پر سحر و فن
- Öldürücü zehirin görünüşü baldır, süttür. Kendine gel de haberdar bir pirin sohbeti olmadıkça yürüme.
- زهر قاتل صورتش شهدست و شیر ** هین مرو بیصحبت پیر خبیر