Hey gidi hey… Ben, baş aşağı gelmişim, ayağımı bırak benim. Nerde benim bedenimin cüzlerinde bir akıllı fikir?
سرنگونم هی رها کن پای من ** فهم کو در جملهی اجزای من
Ben deveyim, gücüm yettikçe yük çekerim. Düştüm mü kesilmem daha yeğ.4165
اشترم من تا توانم میکشم ** چون فتادم زار با کشتن خوشم
Kesik başlarla dolu yüzlerce hendek olsa benim derdime karşı ancak bir eğlencedir bu.
پر سر مقطوع اگر صد خندق است ** پیش درد من مزاج مطلق است
Artık ben heva ve heves davulunu korkumdan kilim altında çalmayacağım.
من نخواهم زد دگر از خوف و بیم ** این چنین طبل هوا زیر گلیم
Ben artık sahraya bayrak dikeceğim. Ya başımı vereceğim, ya sevgiliyi göreceğim.
من علم اکنون به صحرا میزنم ** یا سراندازی و یا روی صنم
O şarabı içmeye layık olmayan boğazın kılıçlarla, hançerlerle kesilmesi daha iyi.
حلق کو نبود سزای آن شراب ** آن بریده به به شمشیر و ضراب
Onun vuslatıyla aydınlanmayan gözün, ağarması kör olması daha yeğ.4170
دیده کو نبود ز وصلش در فره ** آن چنان دیده سپید کور به
Onun sırrına mahrem olmayan kulağı kökünden kopar. O başta hoş görünmez.
گوش کان نبود سزای راز او ** بر کنش که نبود آن بر سر نکو
O cömertliğe sahip olmayan elin kasap satırıyla kırılması daha hoş.
اندر آن دستی که نبود آن نصاب ** آن شکسته به به ساطور قصاب
Onun yürüyüşüne can vermeyen, onun nerkis bahçesine canla başla gitmeyen ayak yok mu?
آنچنان پایی که از رفتار او ** جان نپیوندد به نرگس زار او
O çeşit ayağın bukağıya vurulması daha doğrudur. O çeşit ayak nihayet başa dert olur.
آنچنان پا در حدید اولیترست ** که آنچنان پا عاقبت درد سرست
Dileğinin Tanrı tarafından kendi vehminde bile olmayan başka bir taraftan ve başka bir iş yüzünden verileceğini bilse bile bir iş için çalışıp çabalayan kişinin yine bütün vehmi ve ümidi, o muayyen yola bağlıdır; o kapının halkasını çalar durur. Fakat ulu Tanrı, o rızkı hiç düşünmediği bir başka kapıdan da verebilir. “Kulu hesaplamadığı yerden rızıklandırır” “Kul tedbirde bulunur, Tanrı takdir eder.” Olabilir ki kul, bir kulluk vehmine düşer, der ki: Ben bu kapının halkasını vuruyorum ama Tanrı, dileğimi başka bir kapıdan da verebilir. Ulu Tanrı, onu bu kapıdan da rızıklandırır, başka kapıdan da. Hasılı bütün bu kapılar, bir konağın kapılarıdır.
بیان مجاهد کی دست از مجاهده باز ندارد اگر چه داند بسطت عطاء حق را کی آن مقصود از طرف دیگر و به سبب نوع عمل دیگر بدو رساند کی در وهم او نبوده باشد او همه وهم و اومید درین طریق معین بسته باشد حلقهی همین در میزند بوک حق تعالی آن روزی را از در دیگر بدو رساند کی او آن تدبیر نکرده باشد و یرزقه من حیث لا یحتسب العبد یدبر والله یقدر و بود کی بنده را وهم بندگی بود کی مرا از غیر این در برساند اگر چه من حلقهی این در میزنم حق تعالی او را هم ازین در روزی رساند فیالجمله این همه درهای یکی سرایست مع تقریره
Ya bu yolda muradıma erişirim, yahut doğan gibi o yoldan döner yine yurduma gelirim.4175
یا درین ره آیدم آن کام من ** یا چو باز آیم ز ره سوی وطن
Belki muradıma erişmem sefere bağlıdır. Seferde bulamaz isem belki de oturduğum yerde bulurum.
بوک موقوفست کامم بر سفر ** چون سفر کردم بیابم در حضر
Sevgiliyi öyle bir arayayım ki onu aramaya lüzum olmadığını bilinceye kadar bu aramadan vazgeçmeyeyim.
یار را چندین بجویم جد و چست ** که بدانم که نمیبایست جست
Zamanenin çevresinde dönüp dolaşmadıkça o beraberlik, kulağıma girer mi benim?
آن معیت کی رود در گوش من ** تا نگردم گرد دوران زمن
Uzun ve uzak yerlere düşmeden bu beraberlik sırrını nasıl anlayabilirim?
کی کنم من از معیت فهم راز ** جز که از بعد سفرهای دراز
Tanrı, kullarıyla beraber olduğunu anlattı, sonra da bu sırrı gönlün aksetsin, bununla kanaat etmesin, bu sırrı araştırsın diye gönülü mühürledi.4180
حق معیت گفت و دل را مهر کرد ** تا که عکس آید به گوش دل نه طرد
Gönül seferlere düştü yollar aştı… Ondan sonra gönüldeki mührü açtı.
چون سفرها کرد و داد راه داد ** بعد از آن مهر از دل او بر گشاد
Hesaptaki iki yanlış gibi hani. O iki yanlıştan sonra hesap aydınlanır, doğrulur ya, tıpkı onun gibi.
چون خطایین آن حساب با صفا ** گرددش روشن ز بعد دو خطا
Fakat seferden sonra der ki: Bu beraberliği bilseydim hiç onu arar mıydım?
بعد از آن گوید اگر دانستمی ** این معیت را کی او را جستمی
İyi ama onu anlamak sefere bağlıdır. O anlayış keskin fikirlerle elde edilmez ki.
دانش آن بود موقوف سفر ** ناید آن دانش به تیزی فکر
Hani Şeyh’in borcunun verilmesi de o çocuğun ağlamasına bağlıydı ya.4185
آنچنان که وجه وام شیخ بود ** بسته و موقوف گریهی آن وجود
Helvacı çocuk, zarı, zarı ağladı da o ulular Şeyhinin borcunu ödediler.
کودک حلواییی بگریست زار ** توخته شد وام آن شیخ کبار
Bu manevi hikaye, bundan önce “Mesnevi” içinde söylendi.
گفته شد آن داستان معنوی ** پیش ازین اندر خلال مثنوی
Ondan başka bir yerden tamah etmeyesin diye bir yerden gönlüne bir korkudur düşer.
در دلت خوف افکند از موضعی ** تا نباشد غیر آنت مطمعی